“Avukatın adı yok”

“Avukatın adı yok”
Avukatlık yıllar içinde neden itibarını yitirdi? İşçi avukatlar ve stajyer avukatlar nasıl bir sömürü döngüsünün içinde? İşlemeyen hukuk sistemi, sürekli değişen hakim ve savcılar, artan iş yükü bu mesleğin icrasını nasıl etkiliyor? Avukat Turgut Kazan, CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Avukat Kemal Vuraldoğan ve stajyer avukat İlayda Öner’e sorduk.


Turgut Kazan, 57 yıldır avukatlık yapan, 4 dönem İstanbul Barosu başkanlığını yürütmüş, hukuk camiasında duayen bir isim. Kazan, bugün avukatlığın geldiği noktanın temel nedenlerinden birinin yeni açılan ve sayısız mezun veren hukuk fakülteleri olduğunu söyledi. Bugün Türkiye’de 132 hukuk fakültesi olduğunu kaydeden Kazan, “Ben İstanbul Barosu Başkanı iken Türkiye’de 7 tane hukuk fakültesi vardı. hukuk öyle oyuncak değildir. Hukuk Fakültesi böyle açılmaz” dedi. Kazan, çok sayıda hukuk fakültesi açılmasının bir hükümet politikası olduğunu belirterek, “AKP altını çizerek söylüyor. Hukuk devletini silindir gibi ezip geçmek için önce hukuk eğitiminin düzeyini düşürdü. bu planlı biçimde gerçekleştirildi” dedi.

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır da, çok sayıda hukuk fakültesi açılarak avukatlığın niteliğinin düştüğünü, binlerce avukatın iş bulamadığını, asgari ücretin altında çalıştığını belirterek şöyle devam etti:

“Eğer ki mahalle aralarındaki özel üniversitelerde de hukuk fakültesi açarsan, bu çocuklara çok kolay diploma verirsen, İstanbul Barosu’ndan örnek vereyim, 2000’lerde 20 bin olan sayıyı 60 binlere çıkartırsan,  avukatlık mesleği icra edilemez. Benim ülkemde her 100 kişiye bir avukat düşüyorsa aşağı yukarı, bu nasıl olacak?”

“Stajyer avukatların kafalarına dosya fırlatılıyor”

Stajyer avukatların yaşadığı sıkıntıları anlatan stajyer avukat İlayda Öner, arkadaşlarının ayak işlerine koşturulduğunu, çok cüzi maaşlarla çalıştırıldığını aktardı ve “Duyuyorum ki arkadaşlarımın staj esnafında kafalarına dosya fırlatılıyor. diyorlar ki yani, 500 lira alırsın, biz sana öğretiyoruz. Arkadaşlarım patronlarının kuru temizleme da takım elbiselerini almaya gidiyor. Okul çıkışlarında çocuklarını alıyorlar. Ya da ofise müvekkil mi geliyor, kahveyi sen yap oluyor. Aslında ayak işlerini stajyerlerine yaptırmaya çalışıyorlar” dedi.

Kendisinin de stajyer avukat olarak çalıştığı yerin vicdani kanaatine göre ücret aldığını belirten Öner, hala ailesinden destek almak zorunda olduğunu belirtti. Ancak hakim ve savcı stajyerlerinin farklı bir konumda olduğunu ve stajyer avukatların ayrımcılığa uğradığını söyleyen Öner, “Aynı üniversitede aynı dönemde mezun olduğum, aynı kitapları okuduğum, aynı kitapları okuyarak derslerden mezun olduğum arkadaşlarım aynı şekilde savcılık veya hakimlik stajı yaparken, devletten maaş alabilirken, ben neden avukat stajı yaparken bir yıl boyunca kış sömürülmeye mecbur bırakılıyorum her anlamda? Bu benim ağrıma gidiyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Bugünün yargısı 1980’lerden kötü”

Mesleğini hala severek yaptığını söyleyen Turgut Kazan, bugün gelinen noktada “yargının yargı olmaktan çıktığı” değerlendirmesinde bulundu ve bu yargıda itibarlı bir avukatlık görevi yapılabilmesi nin mümkün olmadığını belirtti, “Yani nasıl kadının adı yok denilmiştiyse, avukatın adı yok” dedi. Geçmiş dönemlerin yargısına kıyasla bugünkü yargının, darbe ve sıkıyönetim yargısı ile sonrasındaki Gülenci yapılanmanın hakim olduğu yargıdan bile beter durumda olduğunu söyleyen Kazan, şöyle devam etti:

“FETÖ’cü yargının yaptıklarından daha kötüsüyle karşı karşıyayız. Ben işte DİSK ve Barış Derneği davalarında gördüğüm uygulamalara bakmak baktığım zaman kendi kendime demiştim ki, bundan kötüsü olamaz demiştim. Ama şu anda özel yetkili mahkemeler görünce anladım ki, diye devam ettim kötünün kötüsü herzaman olabilirmiş. Ben özel yetkili mahkemeler için böyle söylemiştim ama şimdi diyorum ki bugünkü yargı, FETÖ’cü yargıdan kesinlikle daha kötü. Onlar hiç değilse sahte delille mahkum etmeye kalkıyorlardı, biz de delilin sahte olduğunu ispatlamaya çalışarak vekilimizin nasıl bir haksızlıkla karşı karşıya kaldığını anlatma imkanı buluyorduk. Yani nasıl bir pislikle karşı karşıya kalındı ,böylece toplumun önüne sunulmuş oluyordu. Ama şimdi sizin yarattığınız mahkemeler delil melil aramadığı için… Şimdi ya Osman Kavala’yı nasıl, ne anlatacaksın?”

Değişen yasalar, torpilli hakim ve savcılar, uzayan davalar

17 yıldır avukatlık yapan Kemal Vuraldoğan ise avukatın itibarı ve başarısının aslında başka unsurlara dayalı olduğunu, sürekli değiştirilen kanunların veya çıkarılan yeni kanunların olayı çözmekten ziyade yeni problemler yarattığını söyledi. Memur alımında torpilin hakim olduğunu belirten Vuraldoğan, “Liyakate bakılmayıp torpilli memur alındığı için, torpille hakim alındığı için, o uyuşmazlığı çözebilecek bilgiye, uyuşmazlığı çözebilecek cevvalde, o uyuşmazlığı çözebilecek zekaya sahip olmayan kişiler kürsüde hakim olarak oturdukları için yeni problemlere yol açıyorlar” dedi.

Vuraldoğan’a göre, avukatlık mesleğini zora sokan bir diğer konu da, yargı mensuplarının “torpilli” olması.  Vuraldoğan, “Liyakate bakılmayıp torpilli memur alındığı için, torpille hakim alındığı için, o uyuşmazlığı çözebilecek bilgiye, uyuşmazlığı çözebilecek cevvalde, o uyuşmazlığı çözebilecek zekaya sahip olmayan kişiler kürsüde hakim olarak oturdukları için yeni problemlere yol açıyorlar” dedi. Hakimlerinin yerlerinin sık sık değiştirilmesinin de davaları uzattığına dikkat çeken Vuraldoğan, “Özellikle sevilmeyen hakimleri cezalandırmak için uzmanlık alanından alıp başka mahkemede görevlendirme yapıyorlar. Bu da hem o hakimin kötü ya da hatalı karar vermesine ve dosyaları uzatmasına yol açıyor hem bu mahkemede davası olan vatandaşların cezalandırılmasına yol açıyor” dedi.

Vuraldoğan bu yaşananların avukatlara mahsus bir itibar kaybı olmadığını belirtti ve şöyle devam etti: “Bana göre Türkiye’de kimsenin itibar
yok. Çünkü itibarınızın olabilmesi için itibarı teşvik eden, itibarı koruyan bir sistemin olması lazım. Türkiye’de tamamen ahlaklı dürüst kurallara uygun yaşarsanız ya öldürülürsünüz ya dayak yersiniz ya küfür yersiniz.”

Araştırma