Gençlik ve Siyaset-5: DEVA ve Gelecek / Merkez sağ mı, merkez mi?

Gençlik ve Siyaset-5: DEVA ve Gelecek / Merkez sağ mı, merkez mi?
"Gençlik ve Siyaset" yazı dizimizin beşinci ve son bölümünde AKP'den koparak kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ve Gelecek partili genç siyasetçiler var. Kend/ilerini siyasi yelpazenin neresinde görüyorlar, iAKP için ne düşünüyorlar, "anaakım, merkez" siyaset derken neyi kastediyorlar

Gençlik ve Siyaset yazı dizisinin son bölümünde, DEVA ve Gelecek Partisi’nde siyaset yapan gençlerle konuştuk. DEVA’dan Ali Yağız Baltacı, Ayşe Ezgi Yıldırım, Cem Avşar ve Tuğba Tapsız, Gelecek Partisi’nden ise Süheyl Erkan Altındağ ile Seda Nur Orbay bize henüz bir yaşındaki partilerini anlattılar. Her iki partiden gençler, partilerinde toplumun her kesiminden insanın görev aldığını ve partilerinin toplumun her kesimini kucakladığını, gençlerin ana kademede önemli görevler üstlendiğini, liyakate ve dürüstlüğe çok önem verildiğini savunuyorlar. İki partinin birbirinden farklı olduğunu ve farkların zamanla anlaşılacağını iddia ediyorlar. 

HERKES ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI 

DEVA’nın kurucularından Ayşe Ezgi Yıldırım Robert Kolej’den mezun olduktan sonra lisans eğitimini Amerika’da siyaset bilimi ve ekonomi üzerine almış. Daha sonra Londra’da Avrupa Birliği üzerine master ve “sekülerizmin Türkiye’deki dönüşümü” üzerine doktora yapmış. Şu anda partinin Çevre ve Doğa Hakları Kurulu’nda çalışıyor. Yıldırım’a, Türkiye’ye neden döndüğünü ve siyasete neden girdiğini soruyorum.

“Teorik olarak zaten siyaset biliminin içindeydim, ama tabii aktif tarafı çok daha başka. Aslında doğru bir zaman olduğunu düşündüm. Şu anda Türkiye’nin çok fazla sorunu var çözülmesi gereken ve herkesin bir şekilde elini taşın altına koyması gerekiyor. Onun dışında genel başkanımız Ali Babacan güven verdi bu konuda. DEVA içindeki kurumsal yapılanma, parti içi tüzükteki yüzde 35’lik kadın kotası ile yüzde 20’lik gençlik ve engelli kotası bana DEVA’nın doğru bir yer olduğunu düşündürdü. Doğru bir noktadan aktif siyasete girip, elimden geleni yapıp, en ufak bir değişikliğe, en ufak bir iyileşmeye sebep olabilirsem ne mutlu bana diye düşündüm.”

“YURTDIŞINDAN GELDİM, AK PARTİ’YE GİRDİM, İLK ŞOKU ORADA ATLATTIM”

Seda Nur Orbay, Gelecek Partisi’nin Dış İlişkiler Başkanı Ümit Yardım’ın danışmanı olarak görev yapıyor. Orbay yedi yıl yurtdışında yaşamış; Toronto’daki York Üniversitesi’ndeki lisans eğitiminin ardından üç yıl önce Türkiye’ye dönmüş. 2018’deki genel seçimlerde AK Parti’den üçüncü bölge milletvekili aday adayı olmuş. AK Parti’deki ve Gelecek Partisi’ndeki siyaset deneyimi sırasında onu nelerin şaşırttığını soruyorum.

“Siyasetin şaşırtıcı kısmı benim için AK Parti dönemi oldu çünkü hiç beklemediğim bir prosedür söz konusu. Benim ilk siyasi deneyimim o oldu. Eğitimini aldığımız ya da haberlerde dinlediğimiz, toplumda tartışılan siyasetle uygulamanın hiçbir alakası olmadığını ben o aday adaylık döneminde gördüm. Onun için ben o şoku orada atlatmıştım. Derler ya siyasetin içerisinde insanların birbirinin ayağını kaydırdığı bir ortam vardır, acımasız bir rekabet söz konusudur. Benim Gelecek Partisinde en çok şaşırdığım şey şu oldu: Bizde o şekilde acımasız bir rekabet söz konusu değil, bizde aksine birbirimizi destekleyici bir rekabet söz konusu. Biz mesela il başkanlıkları olarak birbirimizle rekabet halindeyiz. Birimiz bir şey yaptığı zaman öbürümüz daha iyisini yapalım diyoruz. Gelecek Partisi’nde beni şaşırtan olumlu yöndeki bu yaklaşımlardı. Siyasetin her zaman bahsedilen o ortamının olmayışına şaşırdım.”

Orbay’a yurtdışından neden döndüğünü ve neden ilk aşamada AK Parti’ye katıldığını soruyorum.

“Yurtdışında yedi sene yaşadım. Yurtdışındaki vatandaşlar açısından bakıldığı zaman olay buradakinden daha farklı renklerde görünüyor. Yurtdışından Türkiye’ye bir Türk vatandaşı olarak baktığınız zaman bir şeyler daha düzgün, daha normal görünüyor. Mesela en başında liyakat hususu. Bunların varlığı sorgulanmayacak kadar gerçekmiş gibi görünüyor yurtdışından bakınca. Ama ben daha sonra Türkiye’ye gelince bireysel olarak içine girdim ve düzenin hiçbir şekilde benimle ve aldığım eğitimle, karakterimle uyuşmadığına kanaat getirdim. O sebeple de yolumu ayırdım.”

İYİ PARTİ’DEN DEVA’YA…

DEVA’nın kurucularından Tuğba Tapsız, şu anda partinin Sosyal Politikalar Başkanlığı’nda çalışıyor. Tapsız da Orbay gibi siyasete ilk önce farklı bir partide başlamış. Çukurova Üniversitesi’nde siyaset ve uluslararası ilişkiler okurken Diplomasi Kulübü’nü kurmuş, sonra da Ulusal Gençlik Parlamentosu’nda yürütme kurulu üyeliği yapmış. Üniversiteden mezun olduğu 2017 yılında İYİ Parti’nin gençlik kolları kurucusu olması için bir teklif almış. Tapsız’a İYİ Parti’ye neden katıldığını ve neden ayrıldığını soruyorum.

“Parti hangi parti, genel başkan hangi genel başkan, bunların hepsinin etkisi oldu. Kadın bir lider, bir, ikincisi İYİ Parti merkez parti olma iddiasıyla yola çıkan bir partiydi. Dolayısıyla o güne kadarki siyasi partilerden farklı bir söylem de var… İYİ Parti’den neden ayrıldım? Bununla alakalı hiçbir şekilde bir istifa paylaşımı ya da açıklama yapma gereği hissetmedim. Doğru bulmadım, çünkü geçmişte bağlı olduğum, siyasete beraber başladığım, yetişip büyüdüğüm yere zarar vermek istemedim. Ayrılma sebebim tek bir şey değil. Tek bir cümleyle yanıtlarsam yanlış olur. Bir süreç içerisinde hissiyat ve fikriyat olarak kopmalar yaşadım. Çoğunlukla iç konulardan kaynaklı, bunlar parti içi meseledir zaten açıklamam, ama genel anlamda da ortaya koymuş olduğu iddiadan uzaklaşan ve biraz da ideolojik davranmaya yaklaşan bir parti gördüm. Gençlik kurullarına, gençlere bakış açısı en büyük eleştirimdi benim. Benim için çok önemliydi bunlar. Bunlardan kaynaklı ayrılma kararı aldım.”

 

“TEK ADAMCILIĞIN OLMADIĞI BİR YER”

Gelecek Partisi’nin kurucularından biri olan Süheyl Erkan Altındağ, şu anda Gençlik ve Spor Politikaları İzleme Kurulu başkanı olarak görev yapıyor. Altındağ, partinin Kurucular Kurulu’nda her kesimden insanın olduğunu, partinin tek adam partisi olmadığını şöyle anlatıyor:

“Bizim bulunduğumuz 153 kişilik Kurucular Kurulu üyeleri Türkiye’nin bir mozaiğinin ifadesiydi. Tüm etnik kökenlere, tüm dini inançlara saygısı olan, Alevi, Kürt, Boşnak kurucu üyeleri olan, tüm kesimleri kapsayan bir Kurucular Kurulu heyeti oluşturduk. Biz burada asla tek adam rejiminden yola çıkan bir siyasi parti değiliz. Şu anda röportaj yapıyoruz. Ben kimseye ne danışmışımdır, ne de kimseyle bir fikir alışverişi yapmışımdır. Genel başkanımızdan aldığımız temel bir ilkedir bu, önceden ne soruları almışızdır ne de size ne soracağınıza dair herhangi bir baskı yapmışızdır. Bize de bir baskı gelmez. Bizde herkes özgürdür. Herkes kendi hür düşüncesini ifade eder. Tek adamcılığın olduğu bir yer değil, siyasi kadronun fikrini özgürce zikredebildiği bir ortamdır Gelecek Partisi. Biz gerçekten ehliyet ve liyakat noktasında iddialı bir kadroyuz. Çalışmalarımızı, projelerimizi mercek altına alırsanız bunu net bir şekilde görebilirsiniz. Türkiye’de ses getirecek bir siyasi parti olduğumuz iddiasındayız. Türkiye’de biz bir devrim yaptık. Bizden sonra kaç tane siyasi parti kuruldu. DEVA Partisi, Muharrem İnce’nin parti kurma süreci, Mustafa Sarıgül’ün parti kurma süreci. Ama bunların öncülüğünü yapan partimiz ve genel başkanımızdır. Sayın Ahmet Davutoğlu Türkiye’ye cesaret örneği kazandırmıştır.” 

“NEO MERKEZ SAĞ DİYEBİLİRİZ” 

DEVA’nın Ankara il başkan yardımcısı Ali Yağız Baltacı’ya, neden DEVA’da siyaset yapmayı tercih ettiğini soruyorum.

“Salt ideoloji merkezli hareketlerden ziyade kapsayıcı hareketlerin Türkiye’deki siyasi  gelişmeleri yönettiğini ve iktidara geldiğini gözlemliyorum. Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, 2002 yılındaki AK Parti hep bu kırılmaları başarmış hareketler. Bu partilerin ortak özelliği de şu, belli bir kimliği veya belli bir bölgeyi değil, memleketin tamamını kendi içinde hazmederek, bir oy alabilme vizyonuna sahip olmuşlar. Bu şekilde başarılı olmuşlar. MHP, HDP, İYİ Parti gibi hareketler belli bölgelerin ve belli kimliklerin dominasyonu altında kendisini ifade etmiş. Keza CHP de yine toplumun çok ciddi bir bölümünün antipatisini toplayan bir hareket. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerini inkar etmeyen, reddetmeyen, bununla birlikte Türkiye’deki bütün insanları bu ülkenin ortak değeri olarak gören bir vizyona sahip olduğuna inandığım için, bir kapsayıcılığa sahip olduğuna inandığım için DEVA Partisi’nde siyaset yapmayı tercih ettim.”

Baltacı’ya, DEVA’yı merkez sağ bir parti olarak görüp görmediğini soruyorum.

“DEVA Partisi’ni evet merkez sağ geleneğinin bir partisi olarak görüyorum ama neo-merkez sağ diyebileceğimiz bir akım olarak görüyorum. Türkiye’deki merkez sağ algısının son 20 yılda biraz dönüşüme uğradığını düşünüyorum. Türkiye’nin yeni bir sürecin içerisine girdiğini düşünüyorum. Türkiye’de biliyorsunuz AKP siyasal İslam’ın içinden çıkmış, daha liberal, daha Batı yanlısı bir politikayı hedefleyen genç politikacılar tarafından kuruldu. Ve bu şekilde iktidara geldi. Ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez siyasal İslam kökenli, dindar sosyoloji iktidar oldu ve daha sonra muktedir oldu. Yani iktidar olmakla kalmadı, devlet gücünü de eline geçirmeyi başardı. Son beş-altı yılda özellikle. Ancak bu süreçte dindar sosyolojinin bu iktidar deneyimi büyük bir hayal kırıklığıyla ve kirlenmeyle sonuçlandı. Uzun yıllar boyunca vesayet ve merkeziyetçilik karşıtlığıyla kendini ifade eden, demokrasi arayışını ifade eden dindar sosyoloji kendi iktidarında bu değerlerin tamamını bertaraf etti. Gelinen nokta itibariyle bu durumu içine sindiremeyen, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmasını, bir tek adam rejimine evrilmesini içine sindiremeyen demokrat Müslümanların bir isyanı oldu ve bu isyanın sonucunda o partiden kopmalar söz konusu oldu.

Bununla birlikte Türkiye’deki seküler camialar, Atatürkçü, sosyal demokrat diyebileceğimiz kesimlerde şöyle bir aydınlanma oldu, artık Türkiye’de AK Parti iktidarını yenmenin, yeni bir iktidar yolunu açmanın tek bir yolu var: Türkiye’de birlikte yaşamı savunmak ve birlikte hareket etmek. Bunun da yöntemi kendi mahallemizin dışına çıkmaktan geçiyor. Kürtlerle, dindarlarla birlikte hareket etmekten de geçiyor. Onları yok sayarak bir noktaya varamayız. İşte ben DEVA Partisi’ni AK Parti’deki kirlenmişliği içine sindiremeyen Müslüman demokratlarla, siyasete ilk kez giren, yeni ve vizyonlu insanların bir birleşimi olarak görüyorum. Türkiye’deki yeni kırılmayı da bu hareketin gerçekleştireceğine inanıyorum.”

“EN HASSAS NOKTA, KİŞİLERİN DEMOKRAT KİMLİĞİNE SAHİP OLMASI”

 Cem Avşar Cem Vakfı’nda genel başkan yardımcılığı görevini yürütürken vakıftan DEVA’nın parti programına katkı vermesi istenmiş. Avşar daha sonra partinin kurucuları arasına katılmış. Şu anda MYK üyeliği ve genel başkanın başdanışmanlığı görevlerini yürütüyor.

“Biz aslında kendimize ideolojik kavramları atfetmiyoruz. Kendimizi anaakım olarak tanıtıyoruz. Bizim için hassas bir nokta var, o da kişilerin demokrat kimliğine sahip olması. Sosyal demokrat, muhafazakar demokrat, milliyetçi demokrat, liberal demokrat arkadaşlarımız gibi çok geniş bir yelpazeyi ve insan gücünü içerisinde barındırıyor DEVA Partisi. Bu insanların bilgisinden de yararlanmış oluyor. Bizim DEVA’da oluşturmak istediğimiz şey bir Türkiye özeti.”

Avşar’a Millet İttifakı’na katılmayı düşünüp düşünmediklerini soruyorum.

“İttifak süreçleri biliyorsunuz seçim dönemlerinde yapılan süreçler. Herhangi bir ittifakın içerisinde bulunması şu anda partinin kimliğinin oluşumuna zarar verir. Bizim bu geçtiğimiz bir senede amacımız parti kimliğimizi oluşturmaktı. Biz çok rahat 20-30 milletvekiliyle birlikte partiyi kurabilirdik. Uzun süre önce istifa etmiş ve arasına mesafe koymuş olan Mustafa Yeneroğlu bizim tek milletvekilimiz biliyorsunuz. Sadece onun olmasının sebebi DEVA’nın başka bir siyasi oluşumun devamı gibi gözükmek istememe hassasiyeti. Ama tabii yeni bir seçim sürecinde mevcut ittifaklarla DEVA Partisi olarak biz de otururuz, konuşuruz. Ya da başka bir yol mu çıkar, o konu aslında biraz seçim sürecinin konusu. Ama bunun haricinde biz şu anda Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi geniş bir ekiple birlikte çalışıyoruz. Çünkü biz Türkiye’nin bu ucube başkanlık sistemi yanlışından bir an önce dönmesi gerektiğini ve tekrardan bir parlamenter sistemle yönetilmesi gerektiğini savunuyoruz. Güçler ayrılığını savunuyoruz. Biz bunun için de yeni Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmamızı CHP, İYİP, HDP, Saadet Partisi’yle ikili görüşmeler şeklinde önümüzdeki süreçte yürüteceğiz.” 

“MERKEZ SAĞ DEĞİL, MERKEZ” 

Tuğba Tapsız DEVA’nın “merkez sağ” değil, merkezde olduğunu söylüyor.

“Hayal ettiğimiz, her kesimden insanı içerisinde barındıran partidir. Ben merkez sağ demeyi doğru bulmam bu noktada. Çünkü merkez sağ dediğimiz zaman soldakileri dışlamış ya da ayırmış oluyorsunuz. Ama baktığımız zaman partinin içerisinde o sol dediğimiz kesim de var. Tam bir merkez parti aslında.”

Ayşe Ezgi Yıldırım, genel başkan Ali Babacan’ın DEVA’ya katılmak için iki kriter belirlediğini anlatıyor:

“Biz DEVA’yı hiçbir ideolojiye bağlı olmayan bir parti olarak tanımlıyoruz aslında. Zaten kuruculara da, sonradan katılan, destekleyen insanlara da baktığınızda bunu görebiliyorsunuz. Gerçekten Türkiye’de daha öncesinde başka partilere oy veren, bütün partilere oy veren insanlar var. Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye inanan insanlar. Genel başkanımız iki kriter var sadece diyor: DEVA’da olmanın iki kriteri var. İyi insan olmak bir de işinde iyi insan olmak. Liyakatli bir insan olması. Yaptığı herhangi bir işte iyi işler çıkarmaya çalışması. Çalıp çırpmadan, hırsızlığa başvurmadan yaşayan insanlar. Sistemin de bu yönde çalışmasını isteyen insan. Daha çok demokrat insanların olduğu bir yapı. Biz aslında tam olarak merkezde konumlanmış bir partiyiz şu anda. Kurucular bir araya geldiğinde sen eskiden ne yapıyordun ya da eskiden kimi destekliyordun diye sormuyoruz, çünkü şu anki yönetim krizi o kadar büyük ki, tamamen bugüne odaklanmamız ve bugünden geleceği yapılandırmamız gerekiyor.”

Baltacı, Ali Babacan’ın kişiliğinin gençleri partiye çeken etkenlerden biri olduğunu savunuyor.

“Artık kendisini daha net ifade eden, dijital dünyayı kullanan, yapay gündemlerle değil gerçek gündemlerle meşgul olan siyasetçiler rağbet görüyor. Genel başkanımız çok mutedil, çok efendi, bağırmayı, çağırmayı, kavgayı sevmeyen bir insan. Çok ciddi bir eğitim tedrisatından geçmiş bir insan. İnançlı olmasının yanında kesinlikle Siyasal İslamcı olmayan bir insan. Siyaset yaparken asla dini kullanmayan, kutsalları kullanmayan bir insan.”

 

GENÇLER ETKİLİ OLABİLİYOR MU?

Tuğba Tapsız, DEVA’da gençlik ve kadın kolları olmadığını, parti kurullarındaki gençlik kotası ile gençlere ana kademede önemli görevler verildiğini şöyle anlatıyor:

“Genel başkanımız sayın Ali Babacan şunu yaptı: Gençlere en üst kademeden itibaren çok önemli görevler ve söz hakkı verdi. Bu şu ana kadar hiçbir siyasi partide olmayan derecede var. Çünkü burası genç ve kadınların yoğunlukta olduğu bir parti. Bu laf olsun diye değil, bu gerçeklik olarak burada var ve mümkün. Şu an inanın gençler çok önemli, kritik görevlerin başındalar ve yürütüyorlar. Bir ile baktığınız zaman oranın en büyük ilçesinin başına geçen de, ilçe başkanı olarak ilk kez siyasete giren genç bir kadın. Partinin kurucusu olan birçok genç arkadaş var. Kadın kolu ve gençlik kolu yok. Bunu kota ile koruyorsunuz ve aslında bu Türkiye’de hayal ettiğimiz bir şey, şöyle: Biz herkesi eşit kabul ederek, kimseyi ötekileştirmeden siyaset yapma isteğindeyiz. Dolayısıyla ne oluyor, kol diye ayırmıyorsunuz. Onları kol diye ayırdığınız zaman bakış açısında problem yaşanıyor. Ne olacak, genç de girecek, engelli de girecek, kadın da girecek, erkekler gibi. Onlar kadar. Çünkü bu hakka sahibiz. Cinsiyetler bizim doğuştan gelen özelliklerimiz. Türkiye hayalini aslında öncelikle partimizin içerisinde gerçekleştiriyoruz.”

 

“ELEŞTİRECEĞİMİZ BİR ŞEYİ ELEŞTİRİYORUZ”

Süheyl Erkan Altındağ, Gelecek Partisi’nin içinde gençlik politikalarıyla ilgili iki ayrı kurul bulunduğunu anlatıyor.

“Politika İzleme Kurulu, PİK başkanlıkları dediğimiz bu başkanlıklar gölge kabine olarak Türk siyasetine Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun kazandırmış olduğu bir yapıdır. Biz tüm bakanlıkları takip ediyoruz. İlkelerimiz doğrultusunda iyi olana iyi diyoruz, kötü olana da kötü diyoruz. Eleştireceğimiz bir şeyi eleştiriyoruz, olması gereken yapıldığı noktada da doğru yapıldığını söylüyoruz. Ben Gençlik ve Spor Bakanlığı’nı takip eden politika izleme kurulunun başkanıyım. Bakanlığı yakinen takip ediyoruz. EKAP üzerinden ihalelerini takip ediyoruz, milli sporcularımızı takip ediyoruz, federasyonları ayrı ayrı mercek altına alıyoruz. Spor Toto Teşkilat Başkanlığı’nı takip ediyoruz. Ancak bir de Gençlik Politikaları Başkanlığı diye bir birimimiz var. Gençlik Politikaları Başkanlığı’nda biz gençlere politikalar üretiyoruz. İllerdeki Gençlik Kolları Başkanlıkları, İl başkanları ve Teşkilat Başkanlığı çatısı altında çalışmalarını yürütüyor. Genel Merkez Gençlik Politikaları Başkanlığı ise onları söylem ve koordinasyon noktasında yönlendiriyor.”

Altındağ, başında bulunduğu Politika İzleme Kurulu’nun kendi çalışma alanında gözlemlediği sorunları büyük bir heyecanla anlatıyor ve mutlaka makaleye eklememi rica ediyor.

“Amatör futbol liglerinin başlatılmasıyla ilgili biz birçok çağrıda bulunduk. Bu çağrılar neticesinde 17 Nisan 2021 tarihinde Bölgesel Amatör Ligleri’nde müsabakaların başlaması kararı alınmıştı. Yeni pandemi kısıtlamaları neticesinde Türkiye Futbol Federasyonu tarafından bu liglerin bu sefer de Mayıs ayının son haftasına ertelendiği kararı duyuruldu. Biz bu kararı kınıyoruz. Çünkü çok adaletsiz bir durum söz konusu. Süper Lig, 1. Lig, 2. Lig Ve 3. Lig müsabakaları ara verilmeden yapılıyor. İddia, Spor Toto gibi bahis sektörünün kapsadığı Süper Lig, 1-2-3. Lig müsabakalarının ara verilmeden yapıldığı bu dönemde, bahis sektörünün kapsamadığı Bölgesel Amatör Lig ve diğer tüm alt amatör lig müsabakalarının gerekli tedbirler alınarak başlatılması başta Gençlik ve Spor Bakanlığı olmak üzere Türkiye Futbol Federasyonu’nun görevidir. Ancak 17 Nisan’da başlatılması planlanan bu süreç Mayıs ayının son haftasına ertelendi.”

Altındağ bir Diyarbakırlı olarak Güneydoğu’daki gençlerin sorunlarını yakından takip ediyor.

“Gençlerin en büyük sorunu ne diyoruz ya. Gençlerimiz spora küskün, gençlerimiz iş dünyasına küskün, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da, kötü alışkanlıklar, madde kullanımı, şiddete yönelim günbegün artmakta. Doğu ve Güneydoğu’da biliyorsunuz kayyum atamaları gerçekleştirildi. Bakanlığa bağlı kuruluş olarak faaliyet gösteren ve kuruluş amacı amatör sporlara katkı sağlamak olan ve yıllık ortalama 50 milyar Türk lirası hasılat yapan Spor Toto Teşkilat Başkanlığı gelirlerinin dağıtımı 5018 sayılı kanun kapsamı dışında olmasından dolayı şu an tabir yerindeyse devletin en büyük örtülü ödeneği gibi çalışıyor.

Bunun ödeneği çıkartılıyor, iktidar partisi biz stadyum yaptık diyor ancak gençlerimizin ihtiyacı bu noktada mı gerçekten? Bunların kararlarını kim alıyor? Diyarbakır şehrimizden örnek vereyim. Diyarbakır’da bir stadyum yapılmış durumda. Dört-beş yıl önce yapıldı, ama Diyarbakır’da şu anda Süper Lig’de mücadele eden takım yok. Yaklaşık 85-90 milyon lira maliyeti olan bir harcamaydı o günün rakamlarıyla. Şu anda Diyarbakır Stadyumu atıl durumda. Bunun en bariz örnekleri kayyum belediyelerine gönderilen ve ne şekilde kullanıldığı tespit edilemeyen ödeneklerdir. 

Gençlerin sıkıntılarını dinleyip bunlara çözüm üretecek, bütçelendirmesini yapacak kurum kim? İl müdürlüklerinde başka illerden atanan kayyumların başka illerden atadığı il müdürleri buradaki gençlerin sıkıntısına gerçekten çözüm bulabiliyor mu? Gençlerin sıkıntısı umutsuzluktur. Bu adaletsizliği, bu eşitsizliği, bu yanlışlıkları gördükleri zaman kapıldıkları umutsuzluktur. Biz Gelecek Partisi olarak gençlerimize umut olarak gelmek istiyoruz.”

 .... BİTTİ....

 

BİRİNCİ BÖLÜM: Gençlik ve Siyaset 1: “Z Kuşağı buyurgan siyaset anlayışına bir ders verebilir"

İKİNCİ BÖLÜM: Gençlik ve Siyaset 2/ CHP'li gençler: "Gençlik kollarıysanız partiyi eleştireceksiniz demektir"

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Siyaset ve Gençlik 3: “Muhalefet yapan bir milliyetçilik”

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Gençlik ve Siyaset 4 / "HDP'de ünvanlar yok, gençlerin parti yönetiminde kotası var"

Araştırma