İBB Bağımsız adayı Taylan Yıldız, Kısa Dalga'ya 3T projesini anlattı: Niye kaldırım yapıyorsun? Git bu işlemi yap...

İBB Bağımsız adayı Taylan Yıldız, Kısa Dalga'ya 3T projesini anlattı: Niye kaldırım yapıyorsun? Git bu işlemi yap...
İstanbul'da 22 siyasi parti adayı ile 30 bağımsız aday yarışacak. Bu adaylar arasında dikkat çekici bir isim de var. İYİ Parti'den istifa eden Taylan Yıldız. Gençlerin "internetçi ağabeyi" Yıldız neden kariyerini bıraktı, neden İYİ partinin kuruluşunda yer aldı, neden istifa etti? Neyi eleştiriyor? Neden Ekrem İmamoğlu’nun ekibinde yer almak yerine bağımsız aday oldu? Yanıtları bu söyleşide...

ÇAĞRI SARI


Yerel seçimlere yaklaşık üç hafta kaldı. Adaylar birbirleriyle yarış halinde. Tüm gözler de İstanbul’da. Seçim, CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu ile AKP’nin adayı Murat Kurum arasında geçiyor ancak İstanbul’da İBB Başkanlığı için 22 siyasi parti adayı ile 30 bağımsız aday da yarışacak. Bu adaylar arasında dikkat çekici isimler de var.

Onlardan biri Taylan Yıldız. Yıldız, bir çok insanın hayalindeki kariyer olan Google yöneticiliğini bırakıp ABD’den Türkiye’ye döndü. 2017 yılında anayasa değişikliği referandumu sırasında "Hayır" kampanyasında çalıştı. Bu sırada İYİ Parti’nin Genel Başkanı Meral Akşener ile tanıştı ve İYİ Parti'nin kuruluşunda yer aldı.

Yıldız, milletvekilliği adaylığı için başvurdu ancak İYİ Parti’nin temayül yoklamasında yeterli oyu alamadı. 19 Haziran 2023'te İYİ Parti'den istifasını duyurdu. Taylan, bugün bağımsız aday.

Siyasi polemiklerden ve hamaset söylemlerinden ziyade projelerin önemine dikkat çeken Taylan Yıldız’ın hem İYİ Parti'ye hem de mevcut belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’na eleştirileri var.

Kendisi ile Üsküdar’da Albero Kafede buluştuk. Uzun uzun sohbet ettik. En çok merak ettiğim soruları yönelttim.

Neden kariyerini bıraktı, neden İYİ partinin kuruluşunda yer aldı, neden istifa etti. Neyi eleştiriyor. Neden Ekrem İmamoğlu’nun ekibinde yer almak yerine bağımsız aday oldu…

Buyurun sorular ve cevapları…

Okuyucularımıza anlattım, çok iyi bir kariyeri bırakıp geldiniz. Neden? Amerika’da mutsuz muydunuz?

Amerika'da mutluydum ama bu vatanperverlik dediğiniz şey, nasıl anlatır bilmiyorum. Sonuçta ülkenizin başı dertte. Yurt dışında para kazanıp okulda yaptırabilirdik. STK da kurabilirdik, kütüphane yaptırabildik. Onların çoğunu da zaten yaptık. Ama ben baktım ki yaptığınız işler siyasi erkte olmazsanız çöp oluyor. Çünkü bir gece birileri uyanıyor, sabah eğitim sistemini değiştiriyor. Örnek vereyim: Mardin Kızıltepe'de kütüphane yaptırdık. Lise giriş sınavı kitaplarıyla donattık, ertesi sene sınav sistemini değiştirdiler. Bizim o bütün test kitapları çöp oldu.

ty1.jpg

Siz ne adına yapmıştınız, bir derneğe vakfa bağlı olarak mı, iş insanı sıfatıyla mı?

Yoo tek başımıza yaptık, eşimle beraber. Türkiye’ye böyle yardım etmeye çalışıyorduk ama gördük ki çeşmenin başında olmazsanız, değişim yapamıyorsunuz. Ben de onun için dedim ki, bu işin tek yolu siyaset. Öyle uzaktan olacak bir şey de değil. Gelip de elimizi taşın altına koymamız lazım.

Eşiniz de sanırım kariyerini bıraktı?

Stratejik danışmanlık yapıyordu. O da her şeyi bıraktı. Yani biz ev, araba falan hiç bir şeyi satamadan geldik buraya. Zamanımız olmadı. Çünkü parti kuruluyordu. Geldik, satış işlemleri yok pahasına sonradan oldu.

İYİ Parti’yi kurma süreci nasıldı?

16 Nisan referandumunda ‘evet’, ‘hayır’ kampanyası vardı. Google'dan izin almıştım. Türkiye'de 'hayır' kampanyasında çalışmak istiyorum’ diye... Meral Hanım ‘hayır’ kampanyası yapıyordu. Eski ülkücülere ulaşıyordu. ‘Yardımcı olayım size, aynı yolun yolcusuyuz’ dedim. Öyle tanıştık. Sonra ‘ben parti kurmak istiyorum sen de kurucu olur musun’ dedi. Biz de bu davete icabet ettik.

O dönemde Türkiye nasıl görünüyordu? Neden ‘acil ihtiyaç’ dediniz?

Ben 2000 yılında Türkiye’den ayrıldığım zaman Anadolu liseleri, Anadolu lisesiydi. Üniversiteler özerkti, insanlar kendi rektörlerini seçiyordu. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nin şöyle bir özelliği vardı: İyi çalışırsan güzel okullara gidersin. O güzel okullar da devlet okuluydu ve parasızdı. Bitirdiğin zaman da işin hazırdı. Türkiye'ye geldiğim zaman 2017 yılı. Anadolu liseleri düz lise olmuş, eğitim kalitesi sıfırlanmış. En nitelikli okulların bile hocalarını bambaşka yerlere atamışlar. İnsanlar özel okullara mahkum olmuş ve okullar ateş pahası. Birçok arkadaşım Türkiye dönüş yapmıştı. Şimdi ‘Biz burada çocuğumuzu yetiştiremiyoruz, olacak gibi değil’ deyip geri Amerika'ya döndüler. Sadece o da değil. Dünya çapında kariyer yapan insanlar, Türkiye'de çalışıyor, terfisini alamıyor. Çünkü iktidar yakın birinin amcasının kaynatası gelmiş oraya. Bizim gibi liyakatli işler yapmaya alışkın, dünyada bir şeyler yapan insanlara bunu anlatamazsınız.

ty4.jpg

Akşener randevu vermedi

Meral Hanım'la görüşüyor musunuz?

Neredeyse bir yıldan fazladır randevu istedim, vermedi.

İYİ Parti üyesiyken de vermedi yani öyle mi?

Yok. Benim milletvekili adaylığım sürecinde de görüşmedi benimle.

İYİ Parti kuruluş sürecinde ‘gözde’ bir partiydi. MHP’den insanlar geçiş yaptı. CHP’nin bazı kesimlerine ulaştı. Belirli bir kesim için heyecan vericiydi. Ancak 14 Mayıs seçim sürecinden sonra istifalarla çalkalanan bir partiye dönüştü. Nasıl böyle oldu?

Ben bunu 14 Mayıs süreci olarak görmüyorum. Çok daha eskiye dayanıyor aslında. Türkiye’nin merkez bir partiye ihtiyacı var. Merkez parti şu demek: Diyarbakır'dan da oy alacaksınız, Edirne'den de... Kürtçülük, Türkçülük ya da bambaşka bir ideoloji yapamazsınız. Her yerde, oradaki vatandaşın ilgisini cezbedecek projeler anlatmamız lazım. Bu en başta öyleydi. Ama benim gördüğüm İYİ Parti genel merkezi öyle bir şey için kendini konumlandırmak hiç istememiş.

Ne zaman görmeye başladınız bu tarif ettiğinizi?

Ben Meral Hanım dahil bir çok insana ‘projelerimizi anlatalım mı’ diyordum. Hiçbir şekilde karşılık bulmuyordu. Meral Hanım'ın yakınındakilerine de çok söyledim. Eleştirdiğim şey buydu. Biz eski reflekslerle siyaset yapmaya çalışıyoruz. Ak Partililer'den filan böyle oy alamayız. Çünkü AK Parti seçmeni aslında merkez seçmen. Zannettiğiniz kadar muhafazakar ve sadece Erdoğan'a ideolojiyle bağlı olan insanlar değiller.

ty3-001.jpg


Partim sahip çıkmadı

Peki sizin istifanız milletvekilliği yapılmadığınız için mi?

Zaten buraya giden bir süreçti. Bizim dediklerimiz dinlenmiyordu, sadece o da değil. Yani Ak Partililer mesela bana saldırdığında benim partim bana sahip çıkmadı. Yani orada bilgisayarın mikrofonunu kırdılar. Ben sosyal medya yasasını protesto eden tek meclis üyesiyim. Canlı yayındayım. İBB meclis grubu sahip çıktı. Orada beraberdik. Ama genel merkez sahip çıkmadı. Bu ‘internetçi ağabey’ muhabbeti oldu. Sayın Tevfik Göksu bizimle dalga geçer gibi laflar söyledi, Türkiye'de trend oldu haftalarca. Genel merkezden, sayın genel başkandan hiçbir kelime çıkmadı.

Peki bunu niye neye bağlıyorsunuz?

Ya yıllardır ben çözemedim, okurlarınız çözerse bana mesaj atsın.

Şu andaki pozisyonu nasıl görüyorsunuz İYİ Parti’nin? Siyaseten çok eski ve köklü isimler artık ekran önünde değil. Kenarda kalmış kişiler de konuşmuyorlar. Tüm bunları nasıl okuyorsunuz?

Ben bunları 20. yüzyıl refleksi olarak okuyorum. CHP’nin içinden de partiler ayrıldığı zaman diyorlar ki acaba CHP’nin oyunun yüzde kaçı bu yeni partiye gidecek? MHP içinden ayrılıyor, milliyetçi oyların kaçı gidecek falan. Bunların hepsi çok ezberci. Şimdi eğer siz siyasetinizi bunun üzerine koyarsınız, bir merkez proje üretmezseniz de. Ufacık pastayı bölüşmeye çalışan ve bunun için kavga eden partiler durumuna düşüyorsunuz ve seçmen de bunu görüyor.

İktidar olmak isteyecek insanın yapacağı iş değil bunlar. Yani Türkiye'de kaşıyabileceğiniz bir çok damar var aslında. Şöyle düşünün, bakın şu an gördüğün siyasetçilerin çok ciddi bir kısmı hamasi söylem üzerinden bir yerlere gelmiş, kendi tabanını da öyle konsolide etmiş insanlar. Şimdi bu insanlar yarın ‘ben yol köprü yapacağım’ diye anlatsa, bir kere kendi tabanları kaçar. Hamasi söylemden dolayı seviyorlar onları.

Eleştirirseniz, vatan haini oluyorsunuz

Bu hamasi söylem de rota değiştirdi. Bu yüzden de kitle kaybediyor olabilir mi?

Şu an parti bir kimlik krizi yaşıyor. Öyle olduğu içinde oradan oraya savruluyor. Yani sonuçta biz de içindeydik, gördük. Yani bu konu magazin olarak İYİ Parti'yi konuşmak değil. Yani Cumhuriyet Halk Partisi farklı mı? ‘Değişim değişim’ dediler. Bakın şimdi içinde Kemal Bey yok… Yılmaz Özdil çok doğru söylüyor. CHP’nin yeni kadrolarında bir tek Kemal Kılıçdaroğlu değişti… Haklı.

Türk siyasetinde parti içindeyseniz kamuoyu önünde eleştirirseniz, vatan haini oluyorsunuz. Partiden çıktıktan sonra eleştirirseniz, ‘Allah belanı versin, niye eleştiriyorsun, kendi işine bak’ diyorlar. Türkiye'de itiraz kültürü yok. Yani Türkiye'de siyasi partilerin genel başkanına koşulsuz biat ederseniz, o zaman er ya da geç ödüllendiriliyorsunuz. Ama derseniz ki şu işi yanlış, o zaman sizi er ya da geç atıyorlar.

Yani benim şu an bile 8 bin gönüllüm var. Siyasi karşılığımız var. İYİ Parti'nin çok büyük bir fırsatıydı bu. Ama bu fırsat bilerek istenmedi. Bu bir körlük değil. Yani bu bilerek kaçırıldı. Benim derdim memlekete hizmet etmek. Kimsenin koltuğunda gözümüz yok. Ama onlar siyaseti buradan okuyorlar maalesef. Bir taht oyunları gibi görüyorlar.

Şimdi bağımsız aday oldunuz. İstanbul’da sizin başarı hedefiniz ne?

Gençler 'artık ben bu sistemden bıktım' diyor. Çünkü biz şu anki düzende ne varsa hepsinin tersini yapıyoruz. 14 Mayıs'taki seçimlerde Türkiye'de yaklaşık 6 milyon 700 bin kişi sandığa gitmedi. Bu 3 tane Kadıköy eder. Bir tane siyasi gördünüz mü ‘ya kardeş, sen niye oy vermeye gitmedin' diyen? Yok. Siz o kesime mi hitap ediyorsunuz?

Yani biz itiraz hareketiyiz. Şu anki siyasi sisteme, şu anki ‘al gülüm ver gülüm’ sistemine itiraz ediyoruz. Yani uzun vadeli başarımız bizim için Türkiye'yi yönetmek. Her zaman bunu söylüyorum. Biz İstanbul'u yönetiriz, başka arkadaşlarımız Türkiye'yi yönetir. Ama bizim temsil ettiğimiz yüzlerin, değerlerin dünyada okumuş bir yerlere gelmiş insanların, Türkiye'yi yönetme zamanı geldi de geçiyor. Başarı o demek.

Gönüllülerimiz var dediniz. Kim bunlar, yaş ortalaması nedir…

18 yaş altında benim binlerce gönüllüm var. Bu insanlar siyasetin dışında değil. Bu insanlar şu anki siyasetçilerden hiç bir şekilde kendileriyle ilgili bir şey duyamadıkları için o tarafa artık kapatmışlar, o kanalı kapatmışlar. Çünkü dinledikçe artık asapları bozuluyor. Ben 21. yüzyılın içinde yaşayan bir insanım. O çocuklar da e-spor oynuyor. Ben de e-spor oynuyorum. O da dünya vatandaşı olmanın gerekliliğini savunuyor. Ben de savunuyorum. Onlar da diyor ki işte 'abi, biz yurt dışına gidelim, kendimizi gerçekleştirelim', ben de 'git abicim yurt dışına kendini gerçekleştir' diyorum.

ty5.jpg

Biraz evvel eleştirdiğiniz bakış açısını size soracağım, 31 Mart'ta İYİ Parti'den bir kitle alabileceğinizi düşünüyor musunuz?

Bizim en son yaptığımız ankette, Taylan Yıldız bir hareket yapsa gelir misiniz? Gibi bir soru soruldu. 2 bin 500 kişiyle yaptığı çok kıymetli bir ankette AKP’lilerin ‘yüzde 26’sı destek veririm ‘diyor. CHP’lilerin yüzde 25’i, İYİ Parti’nin yüzde 40'ı, Zafer Partisi’nin yüzde 50-60'ı filan yani. HDP’nin keza öyle. Yüzde 20- 30 oranı söz konusu. Bunu şunun için söylüyorum. Doğru şeyi söyleyip proje yaptıysan oluyor. Zaten merkez parti bu demek. Herkesin kulak kabarttığı bir hareket demek… CHP’den biri ayrıldı, bakalım kaç kişi gidecek. Öyle değil. Bizim söylediğimize herkes kulak kabartıyor. Ben başörtülü bir kız gördüğüm zaman, vallahi de baş örtü görmüyorum. Kardeşlerimin neye ihtiyacın var diyorum. Kimi aç, kiminin internete ihtiyacı var, kiminin kitaba ihtiyacı var, kiminin anne babasıyla problemi var, kiminin KYK yurdunda deterjan alacak parası yok, kiminin psikolojik desteğe ihtiyacı var...

Peki adalet sistemi, hukuk meselesi, demokrasi meselesi… Bir programınız var mı? Bu meselelere nasıl bakıyorsunuz. Bir modellemeniz var mı?

Kimse komünist Küba gibi olalım da 1970 yılı arabalarına binelim demiyor. Ama kimse Amerika'nın vahşi kapitalizmi olsun, iki günde adamları hastaneden atalım, hastaneye yatan insan iflas etsin de demiyor. Bizim yapmamız gereken şey sosyal devleti güçlendirmek ama insanları sosyal devlet yardımına muhtaç etmeden, eğitimi de belli bir seviye çıkarıp birbiriyle onuruyla rekabet edebileceği, özel sektörde güzel maaşlar kazanabileceği bir hale getirelim istiyoruz. Onun için serbest piyasayı sonuna kadar destekliyoruz. Ama insanların orada yarışabilmesi için önce devletin vatandaşın elinden tutması gerektiğinin de farkındayız. Kopenhag kriterlerine uygun bir demokrasi.

'Abi' diyorlar, 'yurt dışına gitmek istiyoruz. Ne yapalım?' Ben de diyorum ki 'hemen gidin' Bir Allah’ın kulu başka bir siyasi figürden bunu duymuyorlar. Evet, ben bunu söylüyorum. Niye söylüyorum? Çünkü diyorum ki, ‘kardeş bu ülkenin gerçekten düzelmeye ihtiyacı var’.

Ülkenin ihtiyacı var ama onu yapacak insanlar, benim yaşımdaki insanlar. Bu konuda vizyonu olan, zamanı olan, enerjisi olan insanların yapması lazım. Çocuk günde 2 saat otobüsle bir yere gidiyor, 2 saat geri geliyor. Günde harcadığı para 20 TL. Nasıl bekliyorsunuz, siyaset yapmasını ne zaman esnaf gezecek, ne zaman gidip yemekte insanları ağırlayacak da ne yapacak? Mümkün değil böyle bir şey. Onun kendini gerçekleştirmesi lazım. Dünyanın neresinde geliştirecekse orada. Çünkü Türkiye o fırsatları sunmuyor şu anda. Biz ülkeyi onların dönebilecekleri yer haline getirelim.

Gençler 'konuş abi' diyorlar 'konuş'. Çünkü normalde siyasetçiler diyor ki “gençler geleceği kurtaracak sizlersiniz. Hadi Kuvay-i Milliye, saldırın” Yok öyle bir dünya, onu yapacak insanlar bizleriz. Benim jenerasyon da bu konuda tembellik yapıyor. Yani kafede oturup kahve içerken ‘İnşallah birileri kurtarır’ diyorlar. Öyle şey olmaz.

Size niye internetçi ağabey abi diyorlar?

Yenikapı metrodayım mesela, yukarıda telefon çekiyor, aşağı iniyorum internet gidiyor, telefon çekiyor. Dünya görmüş insanlarız, teknolojiyi de bilen insanlarız. Bu işi böyle olması saçma ama insanlarda bir öğrenilmiş çaresizlik var. Metroda çekmez kardeşim. Neyse İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile çalışmalar yaptık, baktık ki biz bunu normalde açabiliyoruz ama AK Parti engeli var önümüzde. Ondan sonra ben de arkama gençleri aldım ve bayağı güzel bir kamuoyu yarattık. Sonra bir yıl boyunca Meclis'ten karar geçirebilmek için mücadele ettim. Şu an her gün 4 milyon kişi cep telefonuyla ‘anneciğim 5 dakika sonra eve geleceğim’ diyebiliyor. Yani bence yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatı...

Ben gittikten sonra yaptığım projelere yatırım yapmadı

İBB'de Ekrem İmamoğlu ile beraber çalıştınız. Onunla hareket etmek yerine bağımsız olmayı tercih ettiniz.

Ekrem Bey’in ekibine de İstanbul'la ilgili yapmamız gereken bir çok şeyi anlattım. Hatta ilk Meclis üyeliğine seçildiğim zaman dedim ki, ‘benim siyasi bir hırsım yok. İstanbul'a hizmet etmek istiyorum’ dedim. Yanında ekibi de vardı, biliyorlar. Siz beni İstanbul'da ‘akıllı şehirler projesinin’ başına getirin, İstanbul'da dijital devrim yapalım, İstanbul'un markasını geliştirelim. ‘Evet’ demedi. Sonra başkasını getirdiler başına. AK Parti trolü çıktı bu kişi. Sayın Kılıçdaroğlu’na küfürler etmiş filan falan. Ben çok büyük hayal kırıklığına uğruyordum.

Yani yaptığımız projeler de benim zorlamam ile oldu. Ben gittikten sonra, benim yaptığım projeleri dondurdular. İBB’de metrolarda wi-fi yatırımı yok. Kredi Yurtlar Kurumuna mobil büfe götürdüm. 21 tane KYK yurdu var. Benim zorlamamla ancak üçüne yapıldı. Ben gidince onlar da kalktı. Herkes bana diyor niye Ekrem beye destek vermiyorsun? Ben diyorum ki bana destek vermiyor ben ne yapayım?

İktidar ile siyasi yarışlarına gelince; sanki annesi babası çekişmeli boşanan çocuk gibi seçmen. ‘Yok beni davet etmedi’ polemiği yapıyorlar. Biri diyor Metro ‘m’ harfiyle gösterilir, öbürü diyor ben açtım ‘u’ harfi. Allah aşkına bunların hepsi bizim vergilerimizle yapılan şeyler. Kavga etmeyi bırakın, birlikte çalışmayı öğrenin. Benim itirazım buna.

Erdoğan, yerel yönetimler ile merkezi yönetimlerin aynı olması gerektiğini ifade ediyor. Yoksa yatırım gelmeyeceğini söylüyor. Birlikte çalışmak mümkün mü?

Eğer siz doğru iş yapıp arkanıza halkı alırsanız, merkezi hükümet zaten bunu yapar, yapmak zorunda. Bu insanlar bu kadar zannettiğiniz kadar dogmatik bakmıyorlar. Ben Sayın Erdoğan'la da gayet çalışırım. Hiç problem yok.

Bazı şeyleri yapmak için Erdoğan’ın iznine gerek yoktu

İmamoğlu ‘yatırımlarımız onaylanmıyor, iktidar önümüzde engel oluyor’ diyor. Öyle olmadı mı peki?

İktidar engellemeye çalıştı tabii ki. Yani bundan hepimiz mustaribiz. O konuda Ekrem Bey’in hakkını yemeyelim. Fakat şöyle bir şey var. 100 milyarlarca lira bütçesi olan, kendi tahakkümünde bu kadar para harcayabileceği ortam varken, sizin yapmanız gereken bir ton iş var. Bizim onun için bu kadar çok vaadimiz var. Bunların hiç birini yapmadılar… İstanbul'un turizm cenneti olması lazım değil mi? Nasıl olur da Dubai daha çok turist alır İstanbul'dan? Bana biri anlatsın onu. Nasıl olur?

Bir tane turizm uygulaması da mı yapamadınız siz? İstanbul'a gelen bütün turistlere ‘kardeşim al otel, şurada yemek yersen şu otele gidersen yüzde yirmi indirim’ diyemediniz mi? Herkes birlikte kazansın. Diyelim ki üç tane Alman turist geldi şehre, birbiriyle tanıştır, onlar yalnız hissetmesinler, bunu yapmak çok mu zor? Bunu yapmak için Tayyip Erdoğan’ın onayı mı lazım?

Deprem, deprem, deprem...

Turizm için projeleriniz olduğunu anladım, İnternetin yaygınlığı konusunda da öyle. İstanbul için ilk önceliğiniz ne olacak. En önemli projeniz nedir?

Bir kere deprem. Yani en önde deprem, deprem, deprem… Bir saatli bomba üzerinde oturuyoruz. Şu anki İBB yönetiminin yaptırdığı bir araştırma var. Diyor ki örneğin, Ayazağa 50 bin kişinin yaşadığı yer. 7.5 şiddetinde deprem olursa kaç kişi için ölüm riski gösteriyor? İnanılmaz düşük. Sizin bu raporun altında imzalarınız var. Bu rapora bakıyorsanız, depremi ciddiye almazsınız.

7,5 şiddetinde deprem olsa; Allah gecinden versin, o kadar kişi korkudan ölür zaten. Siz ne diyorsunuz ya bu mudur yani? Burada bir ciddiyetsizlik var. Deprem öncesi yapılması gereken şeyler var. İstanbul'da 80 bin sokak var. Biz 80 bin sokağın hepsinde afet gönüllüsü eğiteceğiz.

İstanbul'da deprem olsa işin içinde AFAD var, ordu var, emniyet var, itfaiye var, zabıta var, her şeyi var ama oradaki kaosu düşünün, o sokaktaki talepleri, resmi yetkililere ulaştıracak insanlara ihtiyaç var. Belki onlar da ölecek. Öyle de bir durum var. Yani çok ciddi kayıplar vermemiz söz konusu. Şimdi ivedilikle o insanları eğiteceğiz. İkincisi, gasp edilen toplanma yerlerine el koyacağız. Yani şu an siz gazetecisiniz, nerede toplanacağınız biliyor musunuz? Şimdi orada da yapılması gereken şey şu: Birincisi toplanma yerlerini geri kazanmak, ikincisi de toplanma yerlerinde ısınma, barınma gibi konularda stoklama yapmak. Maraş depreminin ilk günü Hatay'daydım. Oraya internet götürdüm, iletişim sorunlarını çözmek adına, gece donduk. Orada yıkıntıların arasındaki mobilyaların döşemelerini yaktık ısınmak için. Ve Hatay’dakiler bunu günlerce yaptılar, kanserojen dumanı soludular. E şimdi soruyorum, İstanbul'da kış günü bir deprem oldu, gece dışarıdayız, hadi dedim canımızı kurtardık. Ne yapacağız, nerede ısınacağız? Japonya'da yapılıyor ve biz de bunu Milli Eğitim Bakanlığı ile beraber yapacağız. O da şu: Japonya'da toplanma alanlarının çok büyük bir kısmı okul. Biz okulları ekstra dirayetli yapıyoruz diyorlar. Onun için deprem olduğu zaman insanlar okula gelir. Jenaretör falan olur. Biz de okulları toplanma yeri olması için Milli Eğitim Bakanlığı ile çalışacağız. Aynı zamanda da belediyenin binalarını kullanılabilir hale getireceğiz.

Yaşlılara dair projemiz var. Evlerinde yalnızlar diyelim. Düştüğü zaman onu kaldıracak bir mekanizma yok. Saat yaptıracağız. Biz bu saatleri, insanlara dağıtacağız. Bir göçük altında kaldıkları zaman nerede olduklarını saatlerinden çözeceğiz. Deprem dışında da mesela anneniz bu saati alacak. Düştüğü zaman komşularına, en yakın birinci derece yakınlarına sinyal gidecek.

Bunun dışında yüzer hastanelerimiz olacak. Deprem anında sahile yanaşabiliyor olması lazım bu hastanelerin. Ayrıca, hastaneyi aynı zamanda ücretsiz poliklinlik yapacağız boğazı gezecek. İstanbul'un bütçesi çok ciddi. Bunun bir kısmı yatırımlara harcanıyor ama yatırım dediğiniz nedir? Buyurun bakın şu an Üsküdar'dayız. Üsküdar'da kaldırımları sökün, yeni kaldırımlar yapın… Bunun parasını kim ödedi? Siz, ben... Ben de diyorum ki kardeşim kaldırım yapmayı bırak, git bu işlemi yap.

3T projem var. Teknoloji, turizm, tarım. Ekonomiyi güçlendirilip gelirleri artsın. Öyle olunca da biz pastayı büyütelim... Yani niye kaldırım yapıyorsun? İstanbul'da çok ciddi bir açlık sorunu var. Evlerde de israf var. Biz fazla yemekleri bozulmadan, etmeden, restoranlardan, evlerden, süpermarketlerden alabilirsek milyonlarca insana yardım ederiz. Yani kent lokantaları açıyoruz. Görünürde iyi ama İstanbul'un yüzde birine bile faydası yok.

Kent lokantalarına dair eleştirilerime algı operasyonu yaptılar

O lokantalarla ilgili söylediğiniz sözler çokça eleştirildi…

Gerçekten şöyle diyorum, bakın bunlar yaraya merhem olmuyor. Benim genç arkadaşlarım da bazen orada yiyor ama çok nadir. Bunlardan 2 bin tane açmadığınız sürece, İstanbul'un açlığına bir faydası yok. Parası olan insan da orada yiyebiliyor. O zaman o parayı kim sübvanse ediyor? Ben ediyorum. Ben de diyorum ki, bakın öyle yapmayalım. Gerçekten ihtiyacı olan insanlara, çevredeki esnaf lokantalarından yemek yiyebileceği bir sistem sunulsun. Yine aynı parayı versinler. Geri kalanı belediye karşılasın. Esnaf da rahat etsin. Bunun bir benzerini Beşiktaş Belediyesi yapıyor. Kendi belediyeleri yapıyorlar. Esnafın kan ağlamasının sebebi kendi lokantalarıdır demişim gibi bir algı operasyonu yaptılar.

Esnafın kan ağlamasının sebebi şu, anki iktidarın ekonomiyi yönetememesidir kardeşim. Yani insanlarda para yok, para olmadığı için de insanlar dışarıda yemek yiyemiyorlar, enflasyon almış başını gidiyor. Yani çarpıtıldı sözlerim ve bu konuda üzgünüm.


Söyleşi