ISSIZ CİNAYETLER 4 | SERİ KATİLİN ÇİFTLİĞİ

ISSIZ CİNAYETLER 4 | SERİ KATİLİN ÇİFTLİĞİ
Sekizinci cinayetten sonra Mehmet Ali Çayıroğlu yakalandı. Çiftliğinde cinayetlerde kullandığı askeri kamuflaj desenli yağmurluk, askeri palaska, askeri tip yeşil tabanca kılıfı, 230 plastik kelepçe, üç tane tek kırma tüfek, iki kuru sıkı tabanca ele geçirildi.

Gazeteci ve polisiye yazarı Timur Soykan’ın Kısa Dalga’da dört bölüm halinde yayınlanan ve büyük ilgi gören “Issız Cinayetler – Anadolu’da bir seri katil” podcast serisi yazı dizisi olarak yayında.

9 Ağustos 2018

Polis ve jandarma araçları Mehmet Ali Çayıroğlu’nun evini basmaya giderken Çamalan Köyü’nde dün gece yaşananlar kulaktan kulağa yayılmıştı. Köylüler Cemal Karaşın’ın evinin bahçesinde toplanmış, Mehmet Cürebal ve İstanbul’dan gelen arkadaşı Cemil Eroğlu’na “Geçmiş olsun” diyorlardı. Aslında hedefin Cemal Karaşın olduğu konuşuluyordu. 

KATİLİN EŞKALİ 

Cemal Karaşın, eşi Sıdıka Karaşın ve 15 yaşındaki torunları ile o gece evdeydi. Sıdıka Karaşın, o adam ile bir ay önce karşılaşmıştı. Yol kenarında mantar satarken kasasında üç inek olan beyaz kamyonet önünde durmuştu. Araçtan inen adamı “Uzun boylu, esmer, 40-45 yaşlarında, yuvarlak suratlı” diye tarif ediyordu bahçesindeki köylülere. Bu adam, büyükbaş hayvan satın almak istediğini söylemiş, “Bir kısmını Samsun’daki marketim için keseceğim, bazılarını da kurbanda satacağım” demişti. Sıdıka Karaşın da hayvanları olduğunu anlatıp evlerini tarif etmişti.

Aynı adam 10 gün sonra geldi. Sıdıka Karaşın bahçede komşusu Şükriye Cürebal ile oturuyordu. Mısır tarlasında çalışan Cemal Karaşın’a seslendiler.

Beyaz kamyonetten inen yaşlı kadını annesi zannetmişlerdi. Ama Mehmet Ali Çayıroğlu karısı olduğunu söyledi. Çok garip, zayıf bir kadındı. Tülbenti başından omuzlarına sarkıyor, öne çıkık alt çenesinde dört tane dişi sürekli görünüyordu. Zayıf kemikli suratındaki kalın gözlüklerinin ardında gözleri olduğundan büyüktü. Bakışlarında sürekli endişe vardı sanki.

Ya kulakları iyi duymuyor ya da anlamıyordu söylenenleri. Sorulara yanıt vermiyordu. Sadece kocasıyla piknikten geldiklerini ve üşüdüğünü söyledi. Eve girdiler. Kadının akıl sağlığının iyi olmadığını anlamışlardı. 

Cemal Karaşın, Mehmet Ali Çayıroğlu’nu ahıra hayvanlara bakmaya götürmüştü. Çay içerken pazarlık yaptılar ama taksitle ödeme yapmak isteyen alıcının teklifini Cemal kabul etmedi. 300 metre uzaktaki komşuları Emine’nin de hayvanlarına baktı adam. Onun hayvanlarını da satın alamadı.

Sıdıka Karaşın, bahçede merakla kendisini dinleyen komşularına adamın bir kez daha yanında 20’lı yaşlarda bir genç ile geldiğini söylüyordu. O gün de Cemal ile yemek yemişler ve yine pazarlıkta anlaşamamışlardı. Bir hafta sonra üçüncü kez bahçenin önüne beyaz kamyonet yanaşmıştı. Bu kez tek başına gelmişti ama Cemal evde yoktu, o da gitmişti. Aslında evi iyi biliyordu katil, o gece, karanlıkta orman içinde yanlış adrese girmesi şaşırtıcıydı. 

Sıdıka Karaşın, komşularına yaşananları tüm detaylarıyla tekrar tekrar anlatırken polis ve jandarma ekipleri, 22 kilometre uzaktaki Mehmet Ali Çayıroğlu’nun evine yaklaşmıştı.

Karaçal Köyü’nde ormanı katledilmiş çıplak bir tepede üç tane çirkin tek katlı yapı görünüyordu. Duvarları, harcı taşmış tuğlalarla kaplıydı. Çatıları eğik bükük metalik renkli saçtandı. İki binanın pencereleri kara kareden boşluktu. Yola yakın, daha küçük binada perdeli pencereler olmasa, bacasından duman tütmese devam eden inşaat zannedilirdi.

CANİNİN KÖTÜLÜĞÜ İÇİNDEKİ KORKUYU BÜYÜTÜR

Çarpık tahta çitlerle çevrilmiş bahçesindeki yaban otları diz boyuydu, ahırdaki hayvanları iki genç meraya çıkartıyordu. Ahırın ardında birikmiş tezekler vadiyi kokutmuştu. Derme çatma kazuletin duvarlarında absürt bir teknoloji kablolarla dolanıyordu. Sonunda bir kamera beyaz kamyonetin park ettiği bahçeyi görüyordu. Seri katilin cinayetlere gidişlerini ve dönüşlerini kaydetmişti. Caninin kötülüğü içindeki korkuyu büyütür. Sinsi yüzlerce duygu her gün yeni şüpheler doğurur. Savunmasız insanları öldüren adam, kendisi gibi birinin kapısına dayanmasından o kadar korkar ki cinayetlerinin izini kaydetmekten çekinmez.

Sıvasız, tuğla evin içindeki bilgisayara dolan görüntülerini izlemedi bile. Muhtemelen yakalanmayacağını düşünüyordu.

9 Ağustos 2018 sabahı güvenlik kamerasında eve yaklaşan jandarmalar görünüyordu. Asker rolü oynayarak insanları katletmişti ve bu kez gerçek askerler kapısını çalmıştı. Mehmet Ali Çayıroğlu direnmedi ve yağma suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu kez onun bileklerinde kelepçe vardı. Karısı olduğunu söylediği kendisinden 13 yaş büyük kadının ismi ise Süriye Özden’di. Resmi nikahları yoktu. Kadın genellikle Samsun’daki evde kalıyorlardı. Mehmet Ali Çayıroğlu haftada en az dört gün çiftliğe gelir bazen yanında Süriye Özden’i de getirirdi. Çiftlikte çalışan ve mandıradaki odada kalan iki genç de gözaltına alınmıştı. 

HAYVAN HIRSIZLIĞI, YAĞMA VE GASPTAN SABIKALI

Yakalandığı gün Mehmet Ali Çayıroğlu’nun kafasında yeşil bere, kirli sakallı suratında ince çerçeveli gözlüğü vardı. Yuvarlak çocuksu yüzünde ilk dikkat çeken kalın kaşlarıydı. Yüzü kadar şişman değildi vücudu. 1.85 boyundaydı. Kimliğinde 1 Ocak 1974 doğumlu olduğu yazıyordu. Akkuş’un Akpınar Köyü’nde doğmuştu. Hani Şeker Teyze’nin cesedinin yakınlarında bulunduğu Akpınar Köyü.

 Hayvan hırsızlığı, yağma, gasp suçlarından sabıkalıydı. 9.5 yıl hapis cezası almış ve 19 Ocak 2018 günü yani yakalanmasından sadece 8 ay önce cezaevinden çıkmıştı. Onu tanıyanlar dindar biri olarak anlatıyordu. Yemeklerden önce Kuran-ı Kerim okuduğuna tanık olmuşlardı.

Cezaevi arkadaşı Mustafa Torun ile birlikte Samsun’da bir şarküteri açmışlardı. Yine hapiste arkadaş oldukları birine ait çiftliği de 6 ay önce kiraladılar. Mehmet Ali Çayıroğlu, hayvan hırsızlığı ve cinayetlerinin sistemini kurmuştu. Satılık hayvan aradığını söyleyerek köylerde geziyor, kurbanlarıyla tanışıp evlerini, hayatlarını inceliyordu. Sonra bir gece yarısı sinsice cinayet için yaklaşıyordu. Çalıntı hayvanları kesip kendisine ait şarküteride satıyordu. Bazen de bazı kasaplara ucuz fiyattan veriyordu. 

Samsun’daki şarküteriye müşteri olarak gelen Süriye Özden’e de “Bana evlenecek birini bul” diyerek yaklaşmıştı. Kadının eşi 17 yıl önce ölmüştü ve ondan kalan bir ev ile maaşı vardı. Bunları öğrenen Mehmet Ali Çayıroğlu bir gün evinin önünde beklediği kendisinden 13 yaş büyük kadını arabasına aldı ve “Ben senden hoşlandım, karım ol” dedi. İmam nikahı kıydılar. Adamın planı belliydi ve kısa süre içinde harekete geçti. Kadına “Evini satalım, borçlarımı ödeyelim” dedi. Yaşlı kadın “Rahmetlinin hatırası, kokusu var bu evde. Satmam” diye yanıt verdi. Akıl sağlığında sorunlar olan kadını kredi çekeceğini söyleyerek kandırdı. Notere götürüp vekaletname aldı ve evini sattı. Gözaltındaki kadının henüz bundan haberi yoktu.

Mehmet Ali Çayıroğlu, Süriye Özden ve çiftliğin çalışanı iki genç salonda oturtulmuşken jandarmalar evde, ahırda, mandırada ve beyaz kamyonette arama yapıyordu. Henüz farkında olmasalar da cinayetlerin izlerini buluyorlardı.

İlk tespit edilen suç delilleri, Mehmet Cürebal ve Cemil Eroğlu’nun telefonları oldu. Beyaz kamyonetin arka koltuğunda bulunan telefonlar savcı gözetiminde açıldığında Mehmet Cürebal’ın fotoğrafları ve telefon bilgileri ortaya çıktı. Diğer telefon ise Cemil Eroğlu’na aitti.

Mehmet Ali Çayıroğlu, kendisine gösterilen telefonları sabah Akkuş merkezdeki cep telefonu satan dükkandan aldığını söyledi. Suçlamaları kabul etmeyeceğini böylece göstermişti. Dükkan sahibi ise böyle bir satış yapmadığını söyleyecekti. Mehmet Ali Çayıroğlu adliyeye sevk edildiğinde ise cezaevi arkadaşı ve ortağı Mustafa Torun’u suçlayacaktı. Mustafa Torun’un Çamalan Köyü’ndeki evi bastığını, telefonları çaldığını ve çiftlik evine bıraktığını anlattı. Ancak baz istasyonu sinyal bilgileri, HTS kayıtları incelenecek ve Mustafa Torun’un uzun süredir Akkuş’a gelmediği tespit edilecekti. 

230 PLASTİK KELEPÇE

Çiftlikteki evde yapılan aramada askeri kamuflaj desenli yağmurluk bulundu, halen ıslaktı. Aynı Mehmet Cürebal’ın tarif ettiği gibiydi. Askeri botlar da kapının önünde ve çamura bulanmıştı. Evde askeri, kamuflaj desenli pantolon, askeri palaska, askeri tip yeşil tabanca kılıfı, yeşil eldiven, askeri yeşil renk şapka da bulundu. Katilin asker rolü yaptığı cinayet kostümü tamamlanmıştı. 230 tane de plastik kelepçe dolaptan çıkmıştı. Mehmet Ali Çayıroğlu kelepçeleri branda çekmek için kullandığını anlatacaktı. Kıyafetlerinin ıslak olmasını da “Branda çekerken yağmurda ıslandım” diyerek açıklıyordu.

Aramalarda üç tane tek kırma tüfek, iki kuru sıkı tabanca ele geçirildi. Farklı yerlerde 5 telefon bulunmuştu. O telefonlardan biri; Samsung S3 Mini marka, mavi renkliydi. Ön incelemede telefon açıldığında ekran korucudaki fotoğrafı gören jandarma ayağa fırladı. Bir dükkanın fotoğrafıydı ve tabelasında ‘Sevda Bijuteri’ yazıyordu. Dükkanın 20 gün önce bu köyde öldürülen Senayi ve Ümit Demir Türedi çiftine ait olduğunu biliyordu. “Komutanım” diye bağırdı. Telefondaki Facebook uygulaması açıldığında da Ümit Demir Türedi’nin profili görünmüştü. Jandarma nihayet yakaladıkları adamın katil olduğunu anlamıştı.

Senayi Türedi’nin oğlu Raif, cinayetten bir gün sonra başvurarak telefon, bel çantası ve kuru sıkı tabancanın kayıp olduğunu jandarmaya bildirmişti. Karaçal Köyü’nün muhtarı, Raif Türedi’yi arayarak “Jandarma köyde bir çiftlikte arama yaptı, üvey annenin telefonunu buldular” dedi. Raif Türedi ve çiftin dükkan komşusu Nevin Gümüş, kendilerine gösterilmeden önce telefon, kuru sıkı tabanca ve bel çantasını tarif etti. Bunlar gösterildiğinde hemen ve kesin olarak teşhis ettiler. Raif Türedi evden kuru sıkı tabancanın ruhsatını getirdi ve çiftlikte bulunan silahın seri numarası ruhsatta yazıyordu. Deliller sağlamdı ancak Mehmet Ali Çayıroğlu suçlamaları kabul etmiyordu. Cinayetten 10 gün önce yular satın aldığı sırada Ümit Demir Türedi’nin yanlışlıkla telefonu torbaya koyduğunu iddia etti. Telefonu iade etmek için dükkana gittiğinde çiftin öldürüldüğünü öğrendiğini anlattı.

Ancak bu doğru olamazdı. Çünkü Ümit Demir Türedi, öldürüldüğü güne kadar telefonundan Facebook paylaşımları yapmıştı. Hatta olay gecesi telefonundan Whatsapp’a girdiğini yakınları tespit etmişti. Ayrıca katilin telefonunda tanımadığını söylediği Senayi Türedi’nin telefon numarası kayıtlıydı.

Katil kuru sıkı tabancayı ise Samsun’da ‘Musa’ isimli soyadını hatırlamadığı bir kişiden satın aldığını savunuyordu. Ruhsat gösterilince “Bu evrak sonradan düzenlenmiş, bana iftira atıyorlar” demişti. Bu cinayetleri ortağı Mustafa Torun’un işlediği ve kendisi üzerine suçu attığı yönünde beyanları olmuştu.   

Bu sırada evdeki bilgisayarda bulunan güvenlik kamera kayıtları inceleniyordu. Katilin kullandığı iki telefon hattının baz sinyal bilgileri ve HTS kayıtları talep edilmiş, sonuçlar bekleniyordu. Jandarma Akkuş’un köylerinde peşi sıra yaşanan ölümlü olayları nihayet mercek altına almıştı. Ölenlerin yakınlarına evde kayıp eşya olup olmadığı soruluyor, kayıp olduğunu söyledikleri tüfekler tarif ettirildikten sonra teşhis için gösteriliyordu.

TELEFONDAN ÇIKAN TELEVİZYON KAYDI

Jandarma İlçe Komutanlığı’na gelen Şeker Köseoğlu’nun oğlu Necayi Köseoğlu, iki inek bir dana, bir buzağı ile tüfek ve cumhuriyet altınlarından kolyesinin kayıp olduğunu anlattı. Tüfeği ve çiftlikte bulunan 5 aylık dananın annesine ait olduğunu söyledi. Katilin telefonunda yapılan incelemede bir delil daha bulundu. Şeker Köseoğlu cinayetinin konuşulduğu Müge Anlı ile Tatlı Sert programını televizyon ekranından videoya çekmişti.   

Evde bulunan Silahsan marka tüfek ise iddiaya göre; Ortabölme Köyü’nde oğlu Hasan ve gelini Zahide ile birlikte yangında öldüğü zannedilen Sabri Güneş’e aitti. 15 yıllık arkadaşı Mustafa Çakır, ruhsatsız tüfeği kendisinin Sabri Güneş’e sattığını söylüyordu. Önüne dizilen çok sayıda tüfek içinde Mehmet Ali Çayıroğlu’nun evinde ele geçirilen tek kırma tüfeği hemen teşhis etmişti. Samsun’da esnaf olan ve Mehmet Ali Çayıroğlu’nu tanıyan bir tanık ise “Haziran 2018’de bir gün beni aradı. ‘Köylüme araba satın almak istiyoruz, tanıdığın var mı’ diye sordu. Sabri ve Hasan Güneş ile dükkana geldiler. Biz galeriye gittik, baba oğul dükkanda kaldı. Mehmet Ali Çayıroğlu, peşinat olarak Sabri Güneş’ten para almak istedi ama oğlu parayı verdirmedi” diye konuştu. Ancak bu ifadeleri doğrulayan başka tanık yoktu. Katil ile baba oğul arasında telefon konuşması da tespit edilemeyecekti. 

Üçüncü tüfek ise Çamlıca Köyü’ndeki evinde tüp gaz zehirlenmesinden öldüğü düşünülen Hasan Bayram’a aitti. ‘Hasan Hoca’ da denilen 87 yaşındaki adamın tüfeğinin yeşil siyah kayışı kesilmişti. Ancak dipçikteki kancada yeşil, siyah kumaş parçası kalmıştı. Bu tüfekle Hasan Bayram’ın kızı Fatma Bayram fotoğraflar çektirmişti. Yakınlarının teşhis ettiği tüfek ve fotoğraflar Jandarma Kriminal Laboratuar Amirliği’ne gönderildi. Uzmanlık raporunda tüfek ve üzerindeki pas, leke izleri ile fotoğraftakilerin aynı olduğu belirtildi. Hasan Bayram’ın tüfeği olduğu anlatıldı. Çocukları da cenazeye gelip kendilerine baş sağlığı dileyen yabancı adamın Mehmet Ali Çayıroğlu olduğunu anlattılar. Babasının Yeşilköy’deki tarlasını katilin almak istediğini, ancak Hasan Bayram’ın tarlayı satmadığını iddia ediyorlardı.

Seri katil tüfeklerin birini çobandan diğerini Samsun’daki bir bekçiden aldığını söylüyordu. Bu kişilerin isimlerini bilmediğini savunuyordu. 

ÖLDÜRDÜĞÜ DURSUN KURT ENİŞTESİ ÇIKTI

Ormancık Köyü’nde tek başına yaşadığı evdeki yangında öldüğü zannedilen 70 yaşındaki Dursun Kurt’un yakınları da jandarmaya başvurdu. Mehmet Ali Çayıroğlu’nun akrabaları olduğunu ve cinayetten şüphelendiklerini söylediler. Dursun Kurt, seri katilin öz teyzesinin kocasıydı, eniştesiydi. Dursun Kurt’un oğlu, olaydan bir ay önce babasının bir hayvanının çalındığını ve kendisine Mehmet Ali Çayıroğlu’ndan şüphelendiğini söylediğini anlattı. Hatta suçlanan Mehmet Ali Çayıroğlu, Dursun Kurt’un evine gelerek “Ben çalmadım” demişti. Üstelik yangından bir hafta önce köydeki asker arkadaşının evine gelmişti.

İfadesinde eniştesini babası yerine koyduğunu ve çok sevdiğini söyledi Mehmet Ali Çayıroğlu. “Ona asla zarar vermem. Beni haksız yere suçlamıştı ama ben kızmadım” dedi. Cenaze törenine olaydan günler sonra haberi olduğu için katılmadığını anlattı. Ancak tanık olarak dinlenen asker arkadaşı, eniştesinin öldüğünü aynı gün telefon edip söylediğini ifade etmişti. HTS kayıtlarında da olay günü telefon görüşmesi yaptıkları belirlendi.

Güvenlik kamera kayıtlarının incelenmesi tamamlandığında önemli delillere ulaşılmıştı. Kamera sistemi 21 Temmuz 2018’de kurulmuştu. Yani Dursun Kurt, Şeker Köseoğlu ve Hasan Bayram’ın öldüğü sırada çiftliğin kayıtları yoktu.

Ancak diğer cinayet tarihlerinin hepsinde Mehmet Ali Çayıroğlu, akşam karanlığında evden çıkmış ve beyaz kamyonetiyle uzaklaşmıştı.

22 Temmuz’da Sabri, Hasan ve Zahide Güneş’in öldüğü gecenin sabahı saat 05.05’te beyaz kamyonet çiftliğin bahçesine giriyordu. Kasası boştu. Mehmet Ali Çayıroğlu, aracın içinde askeri kamuflaj giysilerini çıkartmış, diğer kıyafetlerini giymişti. Kamyonetten aldığı bazı kağıtları yırtıp çöp yakma bölümüne atmış ve ayağıyla üzerini örtmüştü. Saat 11.04’teki kayıtta yeniden evden çıkıyor ve kamyonete doğru yürüyordu. 50 kiloluk bir çuvalı eve taşımıştı. Süriye Özden ise aracın koltuklarını bezle siliyordu. Mehmet Ali Çayıroğlu daha sonra askeri kamuflajlı giysileri ve bir tüfeği alarak eve girmişti. Bu tüfeğin Sabri Güneş’e ait olduğu değerlendiriliyordu. 

Senayi ve Ümit Demir Türedi çiftinin öldürüldüğü 31 Temmuz 2018 gecesinin kayıtlarında ise saat 02.00’de evinden çıkarken görülüyordu Mehmet Ali Çayıroğlu. Sabah 06.05’te evine dönmüş, kasada odunları bahçeye boşaltmıştı. Aracın içindeki dolu torbaları da eve götürmüştü. O torbalarda katilin ganimetleri vardı.

Mehmet Cürebal ile Cemil Eroğlu’nun kaldığı evi bastığı gecenin kayıtları da bilgisayardaydı. 8 Ağustos 2018 günü saat 20.17’de evinden çıkmış ve 9 Ağustos 2018 saat 03.02’de geri dönmüştü. Üzerinde askeri kamuflaj kıyafetleri, ayağında botları vardı. Mağdurların ifadelerinde anlattıkları kıyafet üzerindeydi.

Mehmet Ali Çayıroğlu ifadesinde kimi zaman ot kimi zaman odun bazen ise fındık ya da hayvan almak için evden çıktığını söylüyordu. Ancak gittiğini söylediği yerlerde onu gören tanık yoktu. Kamyonetinde hayvan ile hiç dönmemişti. 

Katilin kullandığı iki telefon hattının baz sinyal ve HTS kayıtlarının incelenmesi de ilginç bilgileri ortaya çıkardı. Burada anlattığım tüm cinayetler işlendiği sırada iki telefonu da kapalıydı. Normalde çok sık telefon görüşmesi yapılan ve açık olan hatlar, cinayet işlenecek gecenin akşamından ertesi gün sabah ya da öğle saatlerine kadar kapalı kalıyordu. Üstelik hatlar kapatılmadan önce hep Akkuş ve çevresindeki baz istasyonlarından sinyal vermişti. Telefon yeniden açıldığında ise genellikle Samsun’da oluyordu.

Seri katilin yakalanmasından sonra televizyon ekranındaki mahkeme yeniden kurulmuştu. Müge Anlı ile Tatlı Sert programında kurbanların yakınları ve sabah kuşağı dedektifleri yorumlar yapıyordu. Hatta katilin suç ortaklarına dair tahminler kontrolden çıkmıştı. Stüdyoda hafiyelik maharetlerini yarıştıran bir konuk birkaç gün sonra katilin işbirlikçisi olarak suçlanabiliyordu. Reytingler fırlamıştı.

Mehmet Ali Çayıroğlu’nun imam nikahı ile birlikte yaşadığı Süriye Özden, suçlamalarda ismi geçen pek çok isim stüdyoyu doldurmuştu. Programa başka yangınlarda ölenlerin aslında cinayete kurban gittiğine dair ihbarlar yağmıştı. Toplam 14 cinayeti Mehmet Ali Çayıroğlu’nun işlediği öne sürülüyordu. Televizyon başında dedektiflik macerasına katılan milyonlarca izleyici birkaç hafta sonra sıkıldı. Bir aylık şöhretin keyfini sürenler, stüdyoya davet edilmedi ve normal hayatlarına döndüler. Artık ekranda yeni bir cinayet ve başka sorular vardı. 

Mehmet Ali Çayıroğlu 5 ayrı iddianameyle yargılanıyordu Bu davalarda 8 cinayetten ve gasp ile yağmadan 8 ağırlaştırılmış müebbet ve 60 yıl hapsi isteniyordu. Çıktığı duruşmalarda ağlayarak bu cinayetleri işlemediğini kendisine komplo kurulduğunu savunuyor. Bir duruşmada “Hiç hayvan için insan öldürülür mü? Öldürecek olsam borç aldığım çok insan var. Parası olanı öldürürdüm” dedi. Bir başka cinayetin duruşmasında ise “Elinize düştüm yalvarırım beni kurtarın” diyordu mahkeme heyetine.

Size seri katil hakkında Ünye Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı iddianamelerde yer alan iddiaları anlattım. 

Mehmet Ali Çayıroğlu hakkında süren soruşturma da var.

Samsun Terme’ye bağlı Özyurt Köyü’nde 10 Şubat 2018 gecesi çıkan yangında 80 yaşındaki Sevim Semiz ve engelli kızları 50 yaşındaki Emine Semiz ile 60 yaşındaki Havva Gülen ölmüştü. Terme Savcılığı’nın yürüttüğü bu soruşturma henüz tamamlanmadı. Soruşturmada Mehmet Ali Çayıroğlu’nun şüpheli olduğu iddia ediliyor.

Bu olayları inceledikten sonra kaçınılmaz bir soru var: 

Seri katil, uzun süre, hatta kendisi büyük hata yapıncaya kadar yakalanmadı. Cinayetler yangın, tüp gaz zehirlenmesi olarak kayıtlara geçti. Hiç şüphesiz katile cesareti soruşturmacıların ihmalleri bahşetmişti. Kapsamlı ve iyi soruşturmalar yapılsaydı burada ölümlerini anlattığım insanların bazıları yaşıyor olacaktı.

Belki de halen seri katilin aydınlatılmamış cinayetleri var. 

Not:  Haber serimiz yayına hazırlanırken Mehmet Ali Çayıroğlu hakkında karara varıldı. Çayıroğlu, 5 kez ağırlaştırılmış müebbet, yağmadan ise 24 yıl hapis cezası verildi. Çayıroğlu suçlamaları reddederek, "Ben bunları yapsam, psikopat olurdum. Hepsini Allah'a havale ediyorum" dedi. 

1. BÖLÜM: ISSIZ CİNAYETLER 1: CİNAYETLERİNİ TELEVİZYONDAN İZLEYEN KATİL

2. BÖLÜM: ISSIZ CİNAYETLER 2 / KATİLİN ZEHİRLİ PLANI

3. BÖLÜM: ISSIZ CİNAYETLER 3 | KATİLİN KRİTİK HATASI


SON BÖLÜMÜN PODCATİNİ DİNLEMEK İÇİN PLAY'E TIKLAYIN



Araştırma