ÖZEL SÖYLEŞİ | HEDEP Eş Genel Başkanı Hatimoğulları: CHP takiye yapmayı bırakmalı

ÖZEL SÖYLEŞİ | HEDEP Eş Genel Başkanı Hatimoğulları: CHP takiye yapmayı bırakmalı
HEDEP Eş Genel Başkanlığı'na seçilen Tülay Hatimoğulları, Zor Soru'da Kemal Göktaş'ın sorularını yanıtladı. CHP'ye "takiye" eleştirisi getiren Hatimoğulları, yerel seçimlerde HEDEP'in izleyeceği strateji ile ilgili de çok önemli ipuçları verdi. Yeni dönemde "özgürlükçü laiklik" mücadelesinin önem kazanacağını ifade eden Hatimoğulları'na göre başı açık kadınlara mahalle baskısı var ve bu baskı büyüyecek.

KEMAL GÖKTAŞ

HDP'nin seçim dönemi zorunlu olarak 'taşındığı' Yeşil Sol Parti kongresinde adını HEDEP olarak değiştirdi. Yapılan kongrede Eş Genel Başkanlığa seçilen Tülay Hatimoğulları'na hem Mayıs 2023 seçimlerini hem de yaklaşan yerel seçimlere ilişkin stratejilerini sorduk.

Hataylı bir Arap ve sosyalist olarak yerinin doğal olarak HEDEP olduğunu söyleyen Hatimoğulları ‘Türkçe bilmediğim için öğretmenim sürekli tokat atıyordu’ diyerek Arap Alevilere yönelik baskılar ve asimilasyon politikalarına dikkat çekti.

Seçim dönemine ilişkin seçmenlerinin en çok ‘TİP’in ayrı bir parti olarak seçime girmesine izin vermemeliydiniz’ eleştirisi getirdiğini belirten Hatimoğulları, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ayrı aday çıkarmama kararının ise arkasında duruyor. Cumhur ittifakının "hile hurdayla seçimi kazandığını" savunan Hatimoğulları yerel seçim stratejisi içinse "Kaybettirme siyasetinin devam edip etmeyeceğini büyük bir ciddiyetle tartışıyoruz. Seçmen ‘Bu duyguyla hiçbir güç bizi sandığa götüremez’ diyor" ifadesini kullandı. CHP'ye "takiye" eleştirisi getiren Hatimoğulları, "Bizi kriminalize edenlerle, kriminalize olduğumuzda ‘yanımızda durmayın’ diyenlerle çok işimiz olmayacak" dedi. Türkiye'nin, Kürt sorunu konusunda İsrail’in Filistin’e yaptıklarının aynısını yaptığını ifade eden Hatimoğulları, yeni dönemde özgürlükçü laiklik mücadelesinin daha büyük önem kazanacağını belirterek "Başı açık kadınlara mahalle baskısı olduğu" görüşünü dile getirdi.

HATİMOĞULLARI SÖYLEŞİSİNİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN

Arap, sosyalist, kadın...

Hatimoğulları özetle şunları söyledi:

"Geçmiş dönemde, HDP’den önceki siyasi partilerde de siyaset yapmıştım. HADEP ve diğer partilere hep gittik. Bu partide mücadele veriyor olmak benim açımdan oldukça onur verici. Günümüz koşullarında bizi daha fazla tekleştiren Türk İslam kıskacına sıkıştıran bir anlayış hakim. Bu anlayışa karşı bizler ne kadar haklı bir yerde durduğumuzu, rengarenk bir cennet bahçesi olan ülkemizde herkesin bir arada barış içinde yaşayabileceğini gösteriyoruz.

“Türkçe bilmediğim için öğretmenim döner döner tokatlardı”

Ana dilim Arapça. 7 yaşına kadar hiç Türkçe bilmiyordum. Okula ilk başladığımızda sürekli… Size anlatırken o günler geliyor aklıma. Çok acı günler aslında. Öğretmenimiz dönüp dönüp bana tokat atıyordu, çünkü Arapça konuşuyordum, Türkçe konuşamıyordum, ben de çantamı kaptığım gibi eve gidiyordum. Annem de okumayacağım diye üzülüyordu. Oysa benim okuldan kaçmamın nedeni buydu. Bu bir dönem tekrarlandı. Benim için de travma oldu.

Hatay’ın ilhakından sonra yaptığım okumalarda şunu görüyorum: Dili, kültürü asimile etmek için her şekilde çalışma yürütmüşler. Bunlardan biri de milli eğitim bakanlığından atanan bu anlayışa bağlı çalışan tiplermiş ki bu şekilde sürekli şiddet gördük.

Kürt mücadelesi ile tanıştığımda “Ne kadar birbirimize benziyoruz. Kürt çocuklarının gördükleri şiddet onların gördüğü travma aynı’ diye düşündüm. Kürt halkının kendi anadili için verdiği mücadeleyi daha iyi anlayabildiğimi gördüm bu kıyaslamayı yaptığım zaman.”

Araplara da sistemli bir asimilasyon politikası uygulandı. Arapça tiyatro yaptığımız zaman da sürekli baskılar gördük, gözaltına alındık, yargılandık.

‘İkinci yüzyılda Cumhuriyeti demokratikleştirme hedefimiz var’

Alevilere yönelik de çok ciddi bir asimilasyon politikası, Aleviliği kabul etmeme, reddetme politikası sürdü. AKP döneminde de Alevilere yönelik daha da artmış durumda. En son torba yasası ile Aleviliği kültür ve turizm bakanlığına bağladılar. Aleviliği inanç olmaktan ziyade bir kültürel motif olarak gördüler. Oysa Alevilik bir inançtır. Bizim nazarımda hangi inançtan olursa ol kendi ibadetini özgürce rahatça yapabilmelisin.”

Biz ikinci yüzyılda Cumhuriyet’i demokratikleştirmekten bahsediyoruz. Bu kadar acıları göz önünde bulundurduğumuzda, Kürt sorunun çözülemediğini Alevilerin dışlandığı, vicdan sahibi AKP karşıtı mütedeyyinlerin ötekileştirildiği bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla eşit yurttaşlık hakkının anayasal güvence altına alınması bizim için çok önemli. Bu dönemde de bunun mücadelesini vereceğiz.

Taban, ittifak politikasını değil, taktiği eleştiriyor

En çok eleştiri ittifak politikası demeyeyim ama taktiğine dairdir. Partimizin gönüllüleri, bize pozitif bakan halk kesimleri, ittifakların ne kadar önemli olduğunun bilincindedir. Buradaki eleştiri bundan ziyade ittifak ismiyle ve iki partiyle seçime girmiş olmamız. Aslında iki parti ile girdiğimizde aldığımız oylar 2018’de aldığımız oylara tekabül ediyor. 2018’e göre 3 vekil eksilmiş durumdayız. Tek başına kendi oylarımıza baktığımızda yenilgi olarak değil bir başarısızlık olarak değerlendirdik.

‘TİP’in ayrı bir parti olarak seçime girmemesine izin vermemeliydiniz’

(Seçmen TİP’in ayrı bir parti olarak ittifak çatısı altında seçime girmesine izin vermemeliydiniz mi diyor? sorusuna): Evet buna benzer ifadeler, buna benzer bir yaklaşım içinde seçmenimiz. Tek parti ile seçime girmek oyların bölünmesine engellemek, ki vekil kaybettirme de oldu bazı illerde, örneğin Adana’da biz bir vekil kaybettik ama TİP vekil çıkaramadı. TİP’in aldığı oylar önceki oylarla denk düşüyor topladığımızda. Eleştiriler buna yönelikti.

Seçmen net olarak şunu söylüyor: İki partiyle seçime girmeyecektiniz. Aslında bu kadar sade, ne yapıp edip ikna edecektiniz, ikna edilmiyorsa da bir yol alınabilirdi farklı şekilde… Tek parti konusunu daha çok zorlamamız gerektiği sonucu bizde de oluşmuş durumda.

“Toplumsal ve demokratik ittifakı kurmak boynumuzun borcu”

Bu konu ittifak karşıtlığı asla değil. İttifak politikamız bu dönemde, son kongremizde aldığımız en önemli kararlardan birsi. Bizim açımızdan çok önemli. En geniş toplumsal ve demokratik ittifakı kurma görevi bizi bekliyor. Seçimden sonra otoriterleşmenin kendini daha çok tahkim edeceği bir dönemin içine girdik. AKP iktidarı ve bu otoriter rejim Türkiye’deki bütün yaşam alanlarında insanların nefes almalarını tıkayacak şekilde boğazlıyor. İnsanlar hiçbir konuda rahat değil, mutlu değil… Yoksulluk, açlık diz boyu. Depremzedelere pek yardım gitmiyor, konutlar yapılmadı. Kürt sorunu kanayan yara, Rojava’ya müdahale devam ediyor. Kadınlar hiç tanımadıkları erkeklerin şiddetine maruz kalabiliyor. Bu dönemde toplumsal ve demokratik ittifakı kurmak boynumuzun borcu.

Bunu seçim ittifakı olarak görmek ve algılamak yanlış. Aslında ilk ittifakı da seçim arifesinde kurduğumuz için seçim ittifakı gibi yansıdı topluma. Oysa bizim amacımız bu mücadeleyi Türkiye’deki dinamiklerle ortak örgütlemek.

“Aday çıkarmamak ve Kılıçdaroğlu’na destek doğru bir karardı”

(Cumhurbaşkanlığı seçiminde ayrı bir aday göstermek doğru olur muydu? sorusuna) Yaptığımız toplantılarda bu konu ile ilgili de çok eleştiri geldi ama biz bu konuda netiz. Yanlış bir strateji değildi, doğru bir stratejiydi. Bugüne kadar 2019 yerel seçim stratejimiz ve Kılıçdaroğlu’na verdiğimiz destek doğruydu. Bunu neden belirledik? Mevcut rejimle Türkiye daha fazla ileriye gidemez.

“İktidar hile hurda ile seçimi aldı”

Bu rejim Türkiye’yi uçurumdan aşağı atıyor. Kimse bu iktidardan memnun değil. Biz ise ezilenlerin, sömürülenlerin, bütün Türkiye halklarının taleplerine kulak verdik. İktidarın bütün devlet olanaklarını arkasına alarak hile ile hurda ile aldığı bir seçim var ortada. Bu seçim kazanılmış bir seçim değildir.

Toplumda büyük bir değişim rüzgârı vardı ve muhalefet bu hilelerle daha fazla mücadele edebilseydi bu seçim kazanılmıştı.

İlk turda biz adayımızı çıkarsaydık ve seçim ilk turda Cumhur İttifakı lehine sonuçlansaydı, bütün Türkiye halklarının eleştireceği odak biz olacaktık. ‘Sizin yüzünüzden bu oldu’ denilecekti.

Selahattin (Demirtaş) bey ile de Gülten (Kışanak) hanım ile de görüş ve öneriler alındı. Bu konuda mutabık biçimde biz yola koyulduk. Kılıçdaroğlu’na ilk desteği partiden önce sevgili Selahattin Demirtaş vermişti, çünkü biz o konuda ortaklaşmıştık. İlk tweeti de kendisi atmıştı. Bugüne kadar yaptığımız bu çalışmaları eksik, yanlış ya da hatalı bulmadığımızı söylemeliyim. Ama gelecek dönemde bu süreç aynı bu kaybettirme siyaseti üzerinden devam eder mi, biz bunu büyük bir ciddiyetle tartışıyoruz.

“Seçmen hiçbir güç bizi sandığa götüremez diyor”

(Yerel seçimlerdeki tutumunuz çok merak ediliyor? Önceki gibi Doğu’da kazanma, Batı’da iktidara kaybettirme politikası devam edebilecek mi? sorusuna) Biz 50-60 bin kişiyle toplantılar yaptık. Yerelde halkla, demokratik kitle örgütleriyle görüşmeler yapıldı. Bir rapor ortaya çıktı bu görüşmelerden sonra. Bu rapor ışığında Van, Amed ve İstanbul’da yerel yönetimler konferanslarımız olacak. Konjonktürün, siyasetin ihtiyaçlarına bakarak ve bizim seçmenimizin taleplerini göz önünde bulundurarak bakacağız.

Kaybettirme stratejisine devam edip etmeyeceğimizi tartışacağız. Bununla ilgili de elbette aynı biçimde bir destek olur mu olmaz mı tartışıyoruz. Elbette ki mevcut rejimin Türkiye’den gitmesi için vereceğimiz mücadelede en ufak bir eksilme olmaz. Ama Kılıçdaroğlu’na ve 2019’da yerel seçimlerde muhalefete verdiğimiz destek bu şekilde sürer mi? Böyle de sürmez. Biz orayı da sorguluyoruz. Bizim seçmenimizden halktan gelen en temel öneri; bizi istemiyorlarsa, gel sadece oyunu ver ama yanımızda gözükme diyorlarsa, böyle bir duyguyla hiçbir güç bizi sandığa götüremez diyor seçmen. Bu konuda seçmen haksız değil. Eğer bir ortaklık sağlanacaksa, ittifak olacaksa bunun kamuoyu önünde, açık şeffaf biçimde konuşulması gerekiyor.

(Böyle deyince şeffaf göz önünde olmayan neler oldu sorusu akla geliyor… sorusu üzerine) Göz önünde olmayan hiçbir şey olmadı. Aslında görüşmeler olmadı. Yerel seçimlerde CHP’ye, genel seçimlerde Kılıçdaroğlu’na destek olduk. Bizim herhangi bir talebimiz olmadı, bakanlık talebinde de bulunmadık, yerel seçimlerde de hiçbir talebimiz olmadı.

“Kılıçdaroğlu’nun Özdağ ile gizli anlaşma yapması etik değil”

(Partiniz ikinci turda Ümit Özdağ ile Kılıçdaroğlu’nun gizli anlaşmasını bilseydi yine de Kılıçdaroğlu’nu destekler miydi? sorusuna) Bu görüşme haberleri ortaya çıktığında bizim seçmenimizden çok büyük tepki oluştu. Haklı bir tepkiydi. Böyle bir anlaşmayı kabul etmek mümkün değildi. Sinan Oğhan’la yapılan çeşitli görüşmeler vardı. Seçmenin canını sıkan gelişmeler oldu…Ama ikinci turda sandığa giden seçmen sayımızda düşüş olmadı. Çok tutarlı bir tavır sergiledi Yeşil Sol Parti seçmeni…

Bu gizli anlaşma siyasi etik açısından doğru bir anlaşma değildi. Ülkeyi gelecekte nasıl yöneteceklerine dair bir veri vermesi bakımından da negatif bir yerde duruyor. Açıkcası bu işi yeni duyan CHP’liler de şaşırdı. Bu tür anlaşmalar doğru değil, hele de kamuoyundan gizlenerek, ortaklardan gizlenerek yapılmaması gereken şeyler.


“Yanımızda durmayın diyenlerle çok işimiz olmayacak”

Henüz seçim stratejimizi belirlemedik. Fakat bundan sonra, iki seçimde kaybettirme üzerine kurduğumuz stratejimize daha farklı şeyler katacağız. Tıpa tıp aynı olmaz. O döneme uygun strateji oydu. Bu dönemde ise mevcut rejimin bu şekliyle devam etmesini Türkiye kaldıramaz. Bu rejimden bir biçimde kesinlikle kurtulmak gerekiyor. İttifaklar meselesine gelecek olursak, biz açıklık ve şeffaflıktan yana olacağız. Bizi kriminalize edenlerle, biz kriminalize olduğumuzda ‘siz kriminalize oldunuz, yanımızda durmayın’ diyenlerle çok işimiz olmayacak.

CHP’ye eleştiri: Siyasette takiye döneminin bitmesi gerekiyor

Bu ülkede gerçek sosyal demokratlık çizgisinin güçlenmesi gerekiyor. Muhalefetin Daha özgüvenli davranması gerekiyor. Bizim muhalefete çağrımız budur. Eğer bu ülkenin demokratikleşmesinden yanaysanız bu ülkenin sorunları ile hakiki biçimde yüzleşmekten kimse korkmamalı. 21. yüzyılda böyle siyaset yapılamaz. Herkes kendi olmayı başarabilmeli, siyasetin ilkeler manzumesi içerisinde yürütülmesi gerekiyor.

Türkiye siyasetinin en önemli sorunu bu. Herkes takiye yapıyor. Takiye döneminin bitmesi gerekiyor.

(Bu sözlerle CHP’yi eleştirdiğinizi anlıyorum) Evet…

Türkiye, Kürt sorunu konusunda İsrail’in Filistin’e yaptıklarının aynısını yapıyor…

(Mevcut konjonktürde Kürt sorunu konusunda yeni bir deneme söz konusu olabilir mi? sorusuna) Çok pozitif ibareler ve yaklaşımlar göremiyorum Türkiye’de içteki sorunların çözülmesi ve dış siyasette yaşanan tıkanıkların aşılması isteniyorsa zaten Kürt sorununun çözümünden başka bir çare yok. Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde kanayan bir yara. Kürt meselesinin zaafiyetiyle masaya oturduğu için kötü bir diplomasi ile kalkıyor o masadan. Bunu Rusya, Avrupa, Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerde görüyoruz.

Rojava’da çok yoğun bir şekilde devam eden savaş hali var neredeyse. Son birkaç gündür Rojava topraklarında gerçekleşen bombardıman, sivil alanların hedeflenmesi, bunlar çok acı şeyler. Biz İsrail’e silahları sustur, Gazze şeridini vurup durma, oradaki insanlar bizim kardeşimiz derken, Filistin halkını sahiplenirken, ki yeterince sahiplenmiyor…

Türkiye’nin demokratikleşmesi için, ekonomik krizde bir nebze olsun nefes alabilmek için, yaşanan bu baskıların bertaraf edilmesi için bu kronik ve kanayan sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerekmektedir. Bunun için de asıl muhatapların görüşme gerçekleştirmesi çok önemli. Kongremizde öne çıkan mesajlardan biri de İmralı tecridinin ortadan kalkması ve diyalog kanallarının açılması idi. Bu olursa Türkiye bir büyük ve rahat nefes alır. Türkiye’nin Ortadoğu barışına katkısı da çok büyük olur. Ama buna (yeni bir çözüm sürecine) delalet eden işaretleri göremediğimizi söyleyebilirim.

AKP’nin yeni Anayasa önerisi yerel seçimleri alabilmek için

AKP’nin yeni Anayasa önerisini yerel seçimlerden önce açmasının nedeni, yerel seçimleri Anayasa tartışmaları ile bir şekilde kendi lehine çevirmek istemesinden kaynaklanıyor. Böyle sıkışık bir dönemde, en geniş toplumsal mutabakatla bir anayasa yapılamayacağı ortada. Kendi hukukçularına yazdırdıkları, kendi ideolojilerince, meşreplerince yazdırdıkları bir metni getirme ihtimalleri var. Tabii henüz bir metin göremedik.

Fakat demokratik anayasa ihtiyacı bakidir. Hala askeri cunta anayasası ile yönetiliyor bu ülke. Bunun da gerisine düşmüş bir iktidar var ne yazık ki. Askeri cunta anayasasının gerisine düşmüş bir özne şimdi bir demokratik anayasa getireceğim diyor.

Başı açık kadınlara mahalle baskısı var

İktidar seçimlerden sonra kültürel ve ideolojik hegemonyasını tahkim etme konusunda çok önemli adımlar atacak. Kadın bedeni üzerinden sergiledikleri politikalar, özgürlük alanlarına daha fazla saldırı, başı açık kadınlara yönelik mahalle baskısının gerçekleşmesi, bütün bunlar ne yazık ki bu toplumun daha büyük sorunu haline dönüştü.

“Özgürlükçü laiklik mücadelesi önem kazanacak”

O yüzden konferans kararlarımızdan çok önemsediğim bir başlığı hatırlatmak isterim: Demokratik İslam ve özgürlükçü laiklik.

Çok insanın ‘bu iki kavram yan yana gelir mi, olur mu öyle şey?’ dediğini biliyorum. Ama Türkiye’nin ihtiyacı olan, siyasi İslamı yaptığı bütün adaletsizlik ve kötülüklere örtü olarak kullanan bu rejime karşı anti-kapitalist Müslümanlardan, İslami feministlere kadar, bu iktidarın zulmüne direnen mütedeyyinlerin ses vermesi çok önemli. Türkiye’de yaşayan 72 milletten insanın ortak yaşamını bu kesim tarafından savunulması çok önemli.

Bu dönemde özgürlükçü laiklik mücadelesi önem kazanacak. Çünkü farklılıkları kıskaç altına alan bu rejime daha fazla dur demek gerekiyor.”

Podcast