BELARUS GÖÇMEN KRİZİNİN SORUMLUSU KİM?

Polonya, Litvanya ve içine Almanya ile Avrupa Birliği’nin de dahil olduğu Belarus sığınmacı krizi, sonunda Türkiye’yi de etkiledi. Böylelikle Türkiye’nin Afganistan’dan Baltıklara, Körfez bölgesinden Libya’ya kadar karışmadığı, bir şekilde bulaşmadığı bir sorun kalmadı. Karadan sınırı olmayan Belarus ile Polonya ve Litvanya arasındaki sığınmacı krizinin bir parçası da Türkiye oldu.

Söz konusu kriz, bir sığınmacı sorunu olmanın ötesinde anlam taşıyor. Bir süredir, insanların acı ve çaresizliğinin tekrar küresel siyasetin aracına çevrilmesinin bir diğer örneğini yaşıyoruz. 

SORUNUN TEMELİNDE NE YATIYOR?

Bu göç krizinin temelinde ABD, Avrupa Birliği ve Rusya arasında Karadeniz’den Doğu Avrupa hattına uzanan bir coğrafyadaki stratejik çekişme yatıyor. ABD bir süredir, Ulusal Güvenlik Belgesinde ve NATO bildirilerinde tehdit olarak tanımladığı (ama gerektiğinde sorunları paranteze alarak Suriye gibi yerlerde gerektiğinde üstü örtülü pazarlıklar da yaptığı) Rusya’yı Doğu Avrupa coğrafyasında sıkıştırmaya çalışıyor. Karadeniz’de, 2000’li yıllardan farklı olarak Türkiye’nin de aktif destek verdiği askeri varlık, tatbikatlar yoluyla Rusya’yı çevreleme politikası izliyor. Baltıklar, Polonya ve Yunanistan’daki askeri yığınakları vs bununla ilgili adımlar. Siyaseten de, Belarus’u, tıpkı Ukrayna gibi yanına çekmeye, bu ülkenin otoriter ve faşizan lideri Lukaşenko’yu bir şekilde tasfiye etmeye çalışıyor. Bu açıdan son göçmen krizi aslında Rusya’nın, ABD-AB ikilisine, Karadeniz ve Doğu Avrupa’da çevreleme politikasına verdiği cevaplardan biri olarak görülebilir.

Belarus, daha çok Rusya ile birlikte hareket etmekle birlikte, Kırım’ın ilhakıyla birlikte Rusya’ya mesafe koymuş bir ülkeydi. En son seçimlerde hile yapıldığı iddiası sonrası muhaliflerin yaygın protesto gösterileri ve bunların bir kısmının tutuklanması, ardından Mayıs ayında içinde biri gazeteci iki muhalifin bulunduğu Yunanistan’dan havalanmış bir uçağın zorla indirilerek bunların tutuklanması sonucu AB yaptırımları geldi ve Lukaşenko, Putin’e daha çok yaklaşmaya başladı. Belarus havayolları Belavia’ya AB üzerinde uçuş yasağı getirildi. Bundan sonra ilginç bir şekilde Belarus üzerinden önce Litvanya sınırına Irak ve Suriye’den gelen göçmen sayısında artış başladı. Bunu devamında Polonya izledi. Büyük bir ihtimalle Rusya ve Belarus, göçmen konusunda zaten aşırı hassas olan AB ülkelerini zayıf ve düşük maliyetli, sorumluluğu üzerinden atması görece kolay olan bir yolla zorlamaya çalıştılar. 


SORUN NASIL GELİŞTİ?

Türkiye’nin sınır geçişlerini kapatmasından sonra Irak, Suriye, Afganistan, Yemen ve hatta bazı Afrika ülkelerinden düzensiz göçmenlerin Belarus üzerinden AB ülkelerine geçme çabaları görülüyordu. Mesela 2020’de bu sayı 180 civarında. Belarus bir şekilde ülkesine girişlerde Irak vatandaşlarına kolaylık sağlamaya başlayınca Mayıs ayından itibaren uçakla bu ülkeye giden sayısı artmaya başlıyor. Irak’ta Bağdat, Erbil, Süleymaniye gibi şehirlerde bu haber çabuk yayılıyor. Irak ve Afganistan vatandaşlarına vize istense de, konsolosluklar, vize işlerinde bazı turizm şirketlerini yetkilendirerek bu işi kolaylaştırıyorlar. Bundan sonra özellikle Bağdat’tan ama İstanbul, Antalya, Şam, Amman’dan da Minsk’e uçak seferlerinde bir artış oluyor. Belarus havayolu şirketi artan talebi karşılamak için İrlanda’dan uçak kiralıyor. Bu durumun göçmen kaçakçılığına yeni bir fırsat alanı açtığını tahmin etmek zor değil. Uçak bileti, Minsk’te kalma ve sınıra gidiş için 12 bin ile 15 bin dolar arasında bir bedel ödemek gerekiyor. Kendileriyle mülakat yapılan göçmenler, Minsk’e inenlerin otellerde kaldığı, oradan otobüslerle sınıra götürüldüklerini söylüyorlar. Fakat önce Litvanya, sonra da Polonya sınırında bu geçişler fark edilince, her iki ülke alarma geçiyor ve sınırı dikenli tel, duvar ve güvenlik görevlisi takviyesiyle daha sıkı kontrol etmeye başlıyorlar ve gelenleri içeriye almıyorlar. Hatta, Yunanistan sınırında da gördüğümüz, caydırıcı olmaya çalışarak, dövme, para ve eşyalarına el koyma gibi kötü muameleye tabi tutuyorlar. 2021 yazı boyunca bu üç ülke arasında bir göçmen krizi yaşanırken, Türkiye’de bu gelişme Kasım ayında iki nedenle gündeme geldi. Birincisi, sınırda kış gelince ölenlerin olması üzerine dikkat çekmeye başladı. ikinci olarak Polonya başbakanı Türkiye’yi açıkça Belarus ve Rusya’ya ile koordineli şekilde göçmen krizi çıkarmakla suçlayınca konu kamuyonun gündemine geldi. 

AB’NİN GÖÇMEN ALGISI SORUNU 

Burada ilginç olan nokta, Litvanya, Polonya, bu göçten kısmen etkilenen Almanya gibi ülkelerin siyaseten ve toplumsal olarak bu soruna yaklaşım tarzları. Nüfusu 450 milyon civarında olan AB, sayısı binlerle ifade edilen bir göçmen trafiği karşısında krize girebiliyor. Türkiye neredeyse Litvanya nüfusunun iki katı olan 5 milyona yakın göçmeni ülkesinde barındırırken, bu ülkeler birkaç bin göçmen karşısında krize girdiler. Litvanya Haziran, Polonya Eylül başında olağanüstü ilan etti. Bu iki ülke yönetimlerinin de, AB’nin de ilk aklına gelen, bu insanların değil, sınırın güvenliği oldu. Polonya 15 bin askeri sınıra yığarken, medya ve insani yardım kuruluşlarının bölgeye erişimini yasakladı. Bu insanlar ormanlık bölgede, iki sınır geçişi arasında sıkışıp kaldılar. Uzun süre gıda ve diğer temel ihtiyaçları karşılanmadı. Ancak, gelen baskılar karşısında bu tür destek sınırlı da olsa sağlanmaya başlandı. 

Özellikle Polonya’daki sağcı iktidar bu krizi kendi lehine fırsata çevirmeye çalıştı. Normalde pushback, geri itme/gönderme olarak adlandırılan uygulama hukuki değilken ve AB normlarına da uymuyorken (pek uyan yok zaten) Polonya bu konuda bir yasa çıkararak geri göndermeyi yasal hale getirdi. Eski AB komisyon başkanı Polonyalı Donald Tusk NATO’nun devreye girmesi çağrısında bulundu. Irkçılar hareketlendi, gönüllü sınır güvenliği için girişimde bulunmaya başladı.

AB’NİN SUÇLAMALARI 

Gerek Litvanya ve Polonya, gerekse Almanya, Fransa ve AB, bu krizde doğrudan Belarus ve Rusya’yı suçladılar, bunu bir göçmen krizi olarak değil, Putin’in manipülasyonu olarak gördüler. Öncelikle, Belarus yönetiminin, Irak ve Türkiye’den artan uçuş sayısını, gelenlerin otobüslerle sınıra gittiğini fark etmemiş olması mümkün değil. Polonyalı yetkililer, işin içinde devlet görevlilerinin de olduğunu ve organize bir şekilde göçmenlerin sınıra götürüldüğünü, hatta, sınır hattında özellikle güvenliğin zayıf olduğu yerlere bırakıldıklarını iddia ediyorlar. Böyle olmasa bile Lukaşenko’nun, gelen göçmenleri ülkesinde tutmak istemediğini ve bir göçmen deposu olmayacağını ve sınıra yığacağını açıkça söylediğini belirtmek gerek. Bu durumda Belarus pekala vize rejimini sıkılaştırarak gelenlerin sayısını azaltma yoluna gidebilirdi. Sonuçta, Irak’tan, Suriye’den uçaklar dolusu insanın Minsk’e turistik gezi amaçlı gelmedikleri belliydi. Ama Belarus yönetiminin buna göz yumduğu, hatta bu bilginin yayılmasından, artan uçuş trafiğinden rahatsız olmadığı belli. BBC, Bağdat-Minsk seferlerinde Kasım ayına gelindiğinde yer olmadığını yazıyor.

AB PAZARLIK YAPMIYOR 

AB, Belarus-Polonya sınırında yaşanan bu acı olayı bir göçmen krizi olmaktan çok, Lukaşenko-Putin ikilisinin organize bir şekilde çıkardıkları hibrid bir saldırı olarak görüyor. O yüzden, bu konu gündeme geldiğinde doğrudan atıf yapılan, Türkiye-AB göçmen anlaşması gibi bir yola başvurmadı. Pazarlık yapmayı daha en başından reddetti. Burada Türkiye’deki Suriyeli ve diğer ülkelerden gelen düzensiz göçmenlerin durumundan farklı bir gelişme var. Türkiye Suriye’ye komşuydu ve çok büyük sayıda Suriyeli savaş koşullarında Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştı. Belarus’un ise adı geçen hiçbir ülkeyle ortak sınırı ve hatta coğrafi yakınlığı da yok. O yüzden AB yetkilileri ve Almanya bunu doğrudan, göçmen konusunun araçsallaştırılması olarak tanımladılar. AB, gerek Akdeniz, gerekse Türkiye üzerinden gelen göç dalgalarında kırılganlığını o kadar belli etti ki, buradan sinir uçlarına dokunmak artık çok kolay. Bir yandan Lukaşenko yönetimi, muhalifleri barındıran ve Belarus karşıtı yaptırımlar için uğraşan Litvanya’yı cezalandırmaya çalışırken, AB ile pazarlık masasına oturma, yaptırımları hafifletme ve Rusya’ya karşı bir koz elde etme hesabı da yapmış olmalı. Muhtemelen AB bunu fark ettiği için daha en başından Belarus yönetimine yönelik yeni yaptırım kararları aldı. Lukaşenko’nun Belarus üzerinden geçen boru hattını kapatma tehdidi ise pek ciddiye alınmadı. 

Bu krizden Rusya ise elinde başka araçların da bulunduğunu göstererek çıkacak. Ayrıca, AB baskı altına aldıkça Lukaşenko’yu yanına daha da çekmiş olacak. Merkel’in giderayak Putin ile telefon görüşmesi krizin atlatılmasına katkı sağlayacak mı, ileride belli olacak. 

TÜRKİYE’YE KALAN

AKP yönetimi medyasındaki bütün ABD karşıtı söylemine rağmen Karadeniz ve Doğu Avrupa’da ABD ve NATO ile yakın işbirliği içinde. Hatta, Polonya hava sahasının korunması için sembolik de olsa Hava Polisliği adı altında hava desteği de verildi. Hatta, tam krizin yükselmeye başladığı dönemde Türkiye ile Polonya 24 TB2 Bayraktar silahlı İHA satışı için görüşmelere başlamıştı. Böyle bir ortamda Polonya’nın Türkiye’yi ve doğrudan THY’yi hedef alan açıklaması geldi. Her iki ülke dışişleri bakanının telefon görüşmesinden sonra Türkiye geri adım atarak, artık belirginleşmeye başlayan Batı ile hareket etme yolunu tercih etti. Türkiye ilginç bir şekilde Belarus’a gitmek isteyen Irak, Afganistan ve Yemen vatandaşlarına bilet satışını yasakladı. Böyle bir durum ilk kez yaşanıyor olmalı. Polonya’nın rızası üzerine, Türkiye üçüncü bir ülkeye gitmek isteyen, başka ülke vatandaşlarına izin vermemeye başladı. Karşılığında AB’den takdir gördü. Oysa, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ilk tepkisi, Türkiye’nin bu sorunun bir parçası olmadığı şeklindeydi. Ama bir ihtimal Polonya SİHA alımından vazgeçebileceğini, AB ise THY’ye yaptırımı gündeme getirdiyse, zaten ekonomik durumun geldiği nokta itibariyle AKP yönetiminin Batı ile yeni bir krizi göze alma şansı kalmadı. Normalde, geçerli Irak pasaportu ve Belarus vizesi olan insanların bilet almasını engellemek gibi bir yola gidildi. AB ya da Polonya ile Belarus arasında halledilmesi gereken bir sorunda, Türkiye geri adım atmak zorunda kaldı. AB’den gelen baskılar üzerine Irak yönetimi de Bağdat Minsk seferlerinin sayısını düşürdü, vatandaşlarını geri getirmek için girişim başlattı. 

Sonuçta, bütün bu sorunların temelinde Batı sisteminin Ortadoğu’daki uygulamaları, tarihsel ve güncel sorumlulukları olsa bile, insanların çaresizliğine, sıkıntılarına oynayarak, Avrupa hayali sunup, onların insan tacirlerinin elinde, varlıklarını harcayarak bilmedikleri soğuk bir coğrafyada daha fazla dram yaşamalarına neden olan bir ucuz bir politika bu. Bütün taraflar kendi payları ölçüsünde bu insani krizden sorumlular. Neden olanlar da, bundan siyaseten faydalanmaya çalışanlar da. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İLHAN UZGEL Arşivi
SON YAZILAR